Cumhurbaşkanı Erdoğan ABD’ye hareketinden önce havalimanında yaptığı açıklamada “Avrupa Birliği ile gerekirse yolları ayırabiliriz” dedi.
Bu ifadeler, hem zamanlaması hem de içerdiği netlik ve kararlılık itibariyle son derece önemli.
AK Parti iktidara gelir gelmez AB ile ilişkilerde yeni bir dönemi başlatmıştı. Hükümetin daha 1 ayı dolmadan Kopenhag’da AB ile katılım müzakerelerinin başlatılacağı sözü alınmış, 3 Ekim 2005’de de müzakereler başlamıştı. 1959’da AET’ye ortaklık için yapılan başvurudan sonra en mühim ve somut gelişmeler AK Parti döneminde kaydedilmişti.
Gerek AB üyeliğinde kararlılık ve istek, gerekse müzakerelerin başlamasıyla yapılan reformlar Türkiye’nin lehine oldu. Türkiye iktisaden kazandı, demokrasinin standartları yükseltildi, insan hak ve özgürlükleri genişletildi.Türkiye, uyum sürecinin gerektirdiği reformları iştahla yaparken, AB tarafı işi yokuşa sürmeye başladı. Kıbrıs Rum kesiminin AB’ye üye olması, Rumların ve Yunanistan’ın vetoları, AB içindeki Türkiye hasımlarının da zorlaştırıcı tutumlarıyla müzakereler ilerleyemez oldu. AB, her fırsatta Türkiye’ye parmak sallamak gibi kibirli ve üstenci tavrını hiç yumuşatmadı. Bundan da öte, Türkiye’nin hem terörle mücadelede elde ettiği kazanımlar, hem de Kürt ve terör meselesini çözme yönündeki kararlılığı AB’yi açıkça rahatsız etti. PKK ile mücadelede Türkiye’nin yanında durmayı bırakın, terör örgütüne aleni sahip çıktılar ve özellikle finansal destek konusunda hiçbir adım atmadılar. Bir noktadan sonra insan hak ve özgürlükleri, teröristlerin kollanması için kullanılan enstrümanlara dönüştü.
15 Temmuz darbe girişimi ve sonrasındaki AB tavrı ise ipleri kopma noktasına getirdi. AB darbeyi yüksek sesle kınayamazken, darbecilere arka çıkan bir tutum sergiledi. FETÖ’cü teröristlere sığınma hakkı verildi. AB ülkelerindeki FETÖ’cülere tüm faaliyetlerinde sınırsız özgürlük sağlandı. İlerleme Raporları’nda teröristlere sahip çıkıldı. Yani Türkiye’ye yönelik açıktan husumet yapıldı.
AB’nin bu düşmanca tavırlarına karşın Türkiye AB çıpası olmadan hedeflerine ilerleyebilen, kendi reformlarını yapabilen, kendi istikametini çizebilen bir ülke konumuna yükseldi. Özellikle dış politikadaki vizyoner tavrıyla Erdoğan Türkiye’nin AB’ye hiçbir konuda muhtaç olmadığını hem AB’ye, hem dünyaya, hem de kendi halkına gösterdi.
Avrupa Parlamentosu’nun 2022 Türkiye raporu geçtiğimiz günlerde AP Genel Kurulu’nda kabul edildi: Hem de 18’e karşı 434 oyla. Kıbrıs meselesinden terörle mücadeleye, LGBT sapkınlığı ile mücadeleden dış politikadaki adımlara kadar hemen her alanda Türkiye’nin haklı ve isabetli girişimlerine yine kibirle parmak sallanıyor.
AB’nin tavrını ve politikalarını değiştirerek Türkiye’ye karşı yapıcı, tarafsız bir tutum izlemeyeceği artık açıkça görülebiliyor. Türkiye’nin de AB’ye artık ihtiyacı yok.
Erdoğan’ın “gerekirse yolları ayırabiliriz” açıklaması işte bu nedenle çok kritik. Erdoğan’ın ifadelerinden anladığımız şu: Bu aşamadan sonra mesele sizin meseleniz, dert sizin derdinizdir. Türkiye ile iyi geçinirseniz lehinize olur; kötü geçinirseniz bu Türkiye’nin aleyhine olmaz ama sizin aleyhinizeKüresel finans krizi, pandemi ve Brexit AB’yi ciddi manada sarstı. AB yönünü, sağduyusunu, insicamını kaybetti. Şimdi de Türkiye’yi kaybetmek üzere. Kendileri bilir.
Lozan’la başlayan, hep tek taraflı ilerleyen, sadece Türkiye’nin verdiği ve hiç almadığı, çoğu zaman da Türk hükümetlerinin ezikliği ve kompleksiyle hastalıklı ilerleyen Türkiye-Avrupa ilişkilerinde bir dönüm noktasının zamanı gelmiş de geçiyordu. İlişkileri bir süredir eşitleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdi ipleri kopararak Türkiye’yi bir üst seviyeye çıkarabilir.
Erdoğan bize “ne yaparsak yapalım bizi kabul etmeyecekler” gerçeğini yaşatarak öğretti. AB ile yolları ayırarak Türkiye’nin bir hayalini daha gerçekleştirebilir. İhtiyacımız olan özgüven ve ipler koparsa, inanın bu milletin özgüveni tavan yapar.
Gönder