Güya Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları dünya vatandaşı.
Yani dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir imkana diğer insanlarla eşit koşullarda ulaşabiliyor.
Peki gerçekte öyle mi?
İşte bir örnek:
Bir ilaca ihtiyacınız var. Türkiye'de bulamadınız. Yurt dışından getirmek zorundasınız.
Bunun için bin dolara ihtiyacınız var.
Bankadan ya da döviz bürosundan bin dolar alıyorsunuz ve tam 20 bin 300 Türk lirası ödüyorsunuz.
Sonra bir aksilik çıkıyor ve ilacı alamıyorsunuz.
Aldığınız doları yeniden Türk lirasına çevirip diğer ihtiyaçlarınızı karşılamak istiyorsunuz.
O da ne?
Sabah sizden bin dolar için 20 bin 300 TL alan banka (ya da döviz bürosu) akşam bin dolar için 19 bin 300 TL ödüyor.
Bakıyorsunuz kur aynı. Ancak alış fiyatı ile satış fiyatı arasında tam bin lira fark var.
“Banka (ya da dövizci) komisyonu!” diyorlar adına.
Nerede görülmüş böyle bir fark?
İsyan ediyorsunuz.
Bankacı diyor ki “Ne yapalım kardeşim, Merkez Bankası millet dolara yönelmesin diye bankaları buna zorluyor…”
Peki Merkez Bankası hangi akla hizmet ediyor bunu yaparken?
Ünlü Başekonomist ile Bay Nebati'nin aklına.
Onların “Heteredox” ekonomi politikalarına.
Yani cari açığı büyüten, ülkeye doğrudan yabancı yatırımın gelmesinin önüne geçen, rahmetli Demirel'in deyişiyle ülkeyi 70 sente muhtaç hale getiren öngörülemez, kuralsız ekonomi politikalarına.
Farkında mısınız?
Vatandaş, ulaşamadığı soğan gibi soyulup soğana çevriliyor.
İktidar yarattığı her açığı vatandaşın sırtına yükleyerek kapatmaya çalışıyor.
1000 doları alıp satarken 1000 dolar komisyon ödemek, gözlerinin içi gülen şirin Bakan Nebati'nin heteredox ekonomi politikalarının çuvalladığını resmidir.
14 Mayıs'ta sandığa giderken o resme iyi bakın!
Yaşasın Özgürlük, Kahrolsun İstibdat!
Serdar Akinan gazetecidir. Son 21 yılda gazetecilerin karşılaştığı baskıların birçoğuna maruz kalıp, birçok bedel ödedi. Ancak gazetecilik yapmaktan vazgeçmedi.
Son yaptığı iş nedeniyle ta Çanakkale'den göz altına alınıp İstanbul'a götürüldü ve savcıya ifade verdi.
Suçlama “Halkı yanıltıcı bilgi yayma” olarak açıklandı.
Bir bilginin yanıltıcı ve yanlış olduğunu düşünüyorsanız doğrusunu belgelerinizle, delillerinizle açıklarsınız, bilginin yanıltıcı olup olmadığına halk karar verir ve olur biter.
Bir gazeteciyi Çanakkale'de gözaltına almak, İstanbul'da savcı huzuruna çıkarmak da neyin nesidir?
Başlıkta “Kahrolun İstibdat” dememin nedeni, bu tür uygulamaların ancak istibdat rejimlerinde olduğu gerçeğidir.
Sadece istibdat rejimlerinde bir pislik ortalığa saçıldığında o pisliğin kaynağı olanlar yerine o pisliği ortaya çıkaranın yakasına yapışılır.
Özgürlük ortamında ise pislikleri yapanların.
Bütün yasadışılıkların, bütün hukuksuzlukların ortaya çıkarıldığı, muhatapların yargı önünde hesap verdiğinin haberini yaptığımız günlerin umuduyla…
İktidarın Kınık kabızlığı
İktidar yetkililerini izliyorum. Kızılay Başkanı Kerem Kınık konusunda acayip acı çekiyorlar. Yapılanı tasvip edemedikleri için savunamıyorlar. Ancak Reis Kınık'a sahip çıktı diye eleştiremiyorlar. Kızılay ile “satma” fiilini yan yana getiremiyorlar ama Kınık'ın çadır sattığı gerçeğine bir çift laf edemiyorlar. Üzüldüklerini söylüyorlar ama sonra (Kızılay deposunda satılmayı bekleyen 3 bin çadıra ulaşamadığı için) açıkta kalan Hataylılara değil, Kınık'ın düştüğü duruma üzüldüklerinin altını çiziyorlar.
Bu tam bir kabızlık durumudur!
İktidar siyasetinin Kınık kabızlığı!
Kılıçdaroğlu'nun son mesajı
Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun son videosunu çok başarılı buldum. Sadece Alevi olduğunu içtenlikle söylediği için değil, aynı zamanda önemli olanın doğru, dürüst, hoşgörülü, çalmayan, çırpmayan, insanın hakkına hukukuna saygı duyan iyi bir insan olmak olduğunu anlattığı için.
Türkiye'nin iyi insanlara çok ihtiyacı var.
Hiç şüpheniz olmasın: İyi insanlar doğru durmaya devam ettikçe kötüler belalarını bulacak.
Gönder