Anayasasında “hukuk devleti” yazan Türkiye’de hak, hukuk, adalet kalmadı.
Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik hakim.
Anayasanın güvencesi altında olan insan hakları kısıtlanıyor, basın özgürlüğü kısıtlanıyor, gün geçmiyor ki bir kadın cinayeti işlenmesin.
Yargıda rüşvet iddiaları birbirini kovalıyor.
Bu iddiaları bizzat yargı mensupları kaleme alıyor, şikayet dilekçeleri yazılıyor.
Siyasi davalarda bazı yargı kararları adalet değil adaletsizlik dağıtıyor.
Bu kararlar vicdanları kanatıyor.
Son örneği Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın “iyi hali de gözetilerek” serbest kalması.
Dink’in öldürülmesi planlı, örgütlü bir terör eylemidir.
Planlı olduğu tetikçi seçilirken 18 yaşın altında olmasına dikkat edilmesinden belli.
Samast, cinayeti işlediğinde yaşı 18’den küçük olduğu için 'tasarlayarak adam öldürmek' ve 'ruhsatsız silah bulundurmak' suçlarından toplam 22 yıl 10 ay hapis cezası aldı. İnfaz yasasına göre Samast’ın bu cezanın 15 yıl 2 aylık bölümünü yatması gerekiyordu. Bu süreyi doldurunca serbest kalacaktı. Samast bu süreyi cezaevinde doldurdu ancak 2020 yılında cezaevinde gardiyanlara saldırdığı gerekçesiyle 4 yıl ek ceza aldı.
Bu cezanın tamamını çekmeden cezaevi gözlem kurulunun “iyi hal” kararıyla koşullu serbest bırakmadan yararlandırılarak cezaevinden çıkarıldı.
Cezaevi gözlem kuruluna göre Samast’ta yeniden suç işleme eğilimi yoktu, topluma adapte olabilirdi!
Dink’in avukatlarının başvurusu üzerine Yargıtay 9 Ceza Dairesi ise 2013’te Samast, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in de aralarında olduğu 9 kişinin eyleminin "silahlı terör örgütü” değil, "suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüt" olduğunu kabul etti. Eğer mahkeme bu cinayetin terör eylemi ve arkasındakilerin terör örgütü olduğunu kabul etseydi Samast daha uzun yıllar cezaevinde yatacaktı.
Bir gazeteciyi önce keşif yaparak, planlı, örgütlü bir şekilde öldürmek terör eylemli değil de nedir?
Gardiyanın boğazına bıçak dayayan ve bu nedenle ek ceza alan Samast’ın iyi hali nasıl olabilir ki?
İşte bu soruların yanıtı yok!
Bu nedenle vicdanları kanatıyor.
Bu yargı sistemi gazeteci, yazar Barış Pehlivan’ın koşullu serbest bırakma hakkından yararlanmasını durdurdu ve ortada bir mahkumiyeti yokken yeniden üç ay cezaevinde tuttu.
Bu yargı sistemi milletvekili seçilmiş Can Atalay’ı Anayasa Mahkemesi’nin hak ihlali kararına karşın cezaevinde tutmaya devam ediyor. Bunu yaparken “Anayasa Mahkemesi’nin kararına uymuyorum, üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyorum” diye Anayasaya aykırılığı açık olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne dayanarak yapabiliyor.
Samast gibi bir katil dışarıda serbest dolaşırken milletvekili Can Atalay, Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater gibi birçok isim siyasi amaçlarla cezaevinde tutuluyor.
Yargıtay’ın, Anayasa Mahkemesi kararına, Anayasa’nın açık hükmüne karşın uymadığı bir yargı sistemi adalet dağıtabilir mi?
Siyasi davalarda iktidarın beklentisine uygun karar veren bir yargı adalet dağıtabilir mi?
Anayasasında “demokratik, laik, hukuk devleti” yazmasına, insan haklarını, basın özgürlüğünü güvence altına almasına karşın yargı sistemi bu hükümlere uymuyorsa adalet dağıtabilir mi?
Dağıtamaz.
Yargı kararları vicdanları kanatır.
“Hak, hukuk, adalet” en yaygın talep haline gelir.
Gönder