Millet İttifakı'nı oluşturan muhalefet bloğunun galiba şöyle bir stratejisi var:
“Dünyanın gidişatındaki belirsizlik öyle kısa sürede ortadan kalkacak gibi değil. Bu alandaki tartışmalardan olabildiğince uzak kalalım. Seçimleri kazandıktan sonra dünyada olup bitene aktif bir ilgi göstermek daha doğru bir seçenek.”
Eğer böyle değilse, bu alandaki sessizliği nasıl izah edebiliriz? İttifak içinde bulunan ve özellikle dış politikada iddialı olan isimlerin amiyane deyimle bu topa girmemesinin mantığı nedir?
Yukarıda öne sürdüğüm “strateji”ye bir husus daha eklenebilir. O da Millet İttifakı'nın önemli aktörleri arasında dünyaya bakıştaki ciddi farklılıkların, böyle bir tartışma başladığında “ayrışma”ya dönüşme ihtimali.
Muhalefetin hangi “iktisadi model”le ülkeyi yöneteceğine dair “gürültülü sessizliği” de aynı çerçevede değerlendirilebilir. Gürültülü; çünkü en az dört partide kendi dünya görüşüne uygun bir zeminde yoğrulan, model olmasa bile “iktisadi görüşler” var. O yüzden ne zaman bu soruyu tartışmak isteseniz herkes yüksek sesle kendi partisinin öne çıkan isimleriyle karşılık veriyor.
Sessizlik; çünkü bunlardan hangisinin ülkeyi yönetecek modelin sahibi/patronu olacağını bilmiyoruz. “Hepsini ortak akılla çözeceğiz” cevabının dışında elbette.
SEN KAZAN, GERİSİ KİMDE?
Tekrar dış politikaya dönersek, burada gerçekten çok daha ilginç bir tablo daha var karşımızda.
Mevcut iktidarın ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın politikalarını ve Türkiye’nin yeni dünyadaki rolüne dair görüşlerini açıkça reddeden ya da eleştiren pek çok entelektüel; mesela önerdikleri politika ya da duruşlarla ilgili muhalefetin karnesine bakmamaya özen gösteriyorlar. Bu durumun “hele kazanın, gerisi gelir” yaklaşımıyla ilgisi olduğu kadar; bahse konu entelektüellerin bu alanda yakın gelecekte kendilerine güçlü bir inisiyatif alanı aramasıyla irtibatlı olduğunu düşünüyorum.
İktidara yönelik sürekli “tek adam, otoriter rejim, eleştiriye kapalı” iddialarını gündeme getirenlerin; söz konusu muhalefet olunca “pamuklara sarıp koruma” gayretinde olması, “Eleştirilerle hırpalanmasın, sadece seçimi kazansın yeter” formülünün işletilmesi.
Özeti bu.
HDP NEREYE?
Bu noktada cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyen, ancak milletvekili seçimlerine farklı bir ittifakla giren HDP (YSP)’nin farklı bir yaklaşımı olduğunu söylemek gerekiyor.
Cengiz Çandar ve Hasan Cemal’in milletvekili adayı olması, bu partinin dünyaya bakışına dair bir “kod ilanı”nın yanısıra “entelektüel destek” olarak görülebilir. Öte yandan çoklu yapısıyla bu tür ilan ya da meydan okumalardan uzak duran Millet İttifakı'na da gayet açık bir mesaj olarak değerlendirilebilir.
Mevcut saha çalışmalarının hemen çoğunda HDP’nin merkezinde olduğu ittifakın mecliste önemli bir milletvekili sayısına sahip olacağı öngörülüyor.
Bu haliyle şimdiden güçlü ve etkin bir muhalefet bloğu olmaya adaylar. İşin merkezindeki partinin ideolojisi, iç politikadan çok bölgede ABD’nin merkezinde olduğu süreçlerin takipçisi olması, malum örgütle olan bağına dair tavrının değişmek bir yana keskinleşmesi, siyasetin 14 Mayıs sonrasına dair kritik tablolarından bir tanesi.
HDP oylarının ne kadarı Kılıçdaroğlu'na gider, kuvvetle muhtemel önemli bir çoğunluğu. Bu durumu “ne ittifakız ne değiliz” kıvamında tutma çabaları artık geride kaldı. Ancak meselenin sadece seçimde verilecek bir destekten ibaret olmayacağını herkes biliyor.
Gönder