Türkiye, Anayasasında yazdığı gibi bir hukuk devletiyse, 14 Mayıs’ta Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın cezaevinde değil Meclis’te olması gerekir.
Ancak bu iktidar, anayasayı işine geldiği zaman uygulamayı işine gelmediği zaman ise yok saymayı alışkanlık haline getirdi.
Başta basın özgürlüğü olmak üzere; toplantı, gösteri yürüyüşü, grev hakkı gibi hak ve özgürlükleri anayasaya aykırı şekilde istediği gibi kısıtlıyor ve yargı da bu alandaki denetim görevini yerine getirmiyor.
Sadece haber yaptıkları, yazı veya kitap yazdıkları için gazeteciler, yazarlar tutuklanıyor. Tutuksuz yargılamanın esas olması gerekirken sosyal medya mesajı attığı için veya bir haber yazdığı için veya Suriyeli sığınmacılara karşı haber veya yorum yaptığı için gazeteciler günlerce, haftalarca, aylarca cezaevinde tutulabiliyor.
Anayasaya göre milletvekili seçilen Can Atalay’ın cezaevinde tutulmasının hukuki bir dayanağı yok. Nitekim Anayasa Mahkemesi Can Atalay’ın cezaevinde tutulmasının hak ihlali olduğuna hükmetti.
Anayasa Mahkemesi, ihlal kararının gerekçesinde şu değerlendirmeye yer verdi:
“Anayasa koyucu, Anayasa’nın 83 maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasa'nın 14’üncü maddesindeki durumlar’ ibaresinin belirliliğini sağlama görevini kanun koyucuya vermiş, yorum yoluyla 14 madde kapsamına giren suçları belirlemek için yargı organına açık bir yetki vermemiştir. Kuşkusuz ki
yargı organı kural koyucu bir organ olmadığı için yorum yolu ile yasama dokunulmazlığının ve dolayısıyla seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkının kapsamını belirleyemez. Anayasa’nın 83 maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ‘Anayasa'nın 14 maddesindeki durumlar’ ibaresinin kapsamına hangi suçların girdiği konusunda kanun koyucunun düzenlemesi dışında yargı organlarınca yapılan yorumlarla belirlilik ve öngörülebilirliği sağlamanın mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”
Anayasa Mahkemesi, yargının kendini yasama yerine koyamayacağını vurguladığı kararında şu ifadelere de yer verdi:
“…milletvekilliği görevi demokratik bir siyasal hayatın bahşettiği üstün bir kamusal yarar ve öneme sahiptir. Tam da bu sebeple milletvekilleri anayasal bir koruma alanına sahip kılınmıştır. Seçilmiş milletvekillerinin ifade özgürlüğüne veya milletvekilliği görevini yerine getirmek için kullandıkları diğer hak ve özgürlüklerine yapılacak Anayasa'ya aykırı müdahaleler, halk iradesiyle oluşan siyasal temsil yetkisini ortadan kaldıracak, seçmen iradesinin parlamentoya yansımasını önleyecektir.”
Anayasa’nın 153 maddesinde, “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar” hükmü yer alıyor.
Anayasa’nın hükmü de Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı da gayet açık.
Anayasa Mahkemesi’nin kararı Anayasa 153’te ifade edildiği gibi Atalay’ı yargılayan alt mahkemeyi de bağlıyor.
Anayasa Mahkemesi’nin kararında Can Atalay’ın “tahliyesinin sağlanması” ifadesi de olduğu halde 5 gün bekleyen mahkeme Atalay’ın serbest bırakılması kararını vermedi. Dosyayı yeniden Yargıtay’a gönderdi.
Dosyayı Yargıtay’a göndermesinin gerekçesi olarak da "kişi milletvekili seçildiği sırada dosyası benim önümde değildi, Yargıtay'ın önündeydi” görüşüne yer verdi.
Yetkin hukukçular bu kararı 'işi yokuşa sürmek, Atalay’ı biraz daha cezaevinde tutabilmek' olarak değerlendirdi.
Hatay milletvekili seçildiği Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş ve arkadaşları Can Atalay’ın cezaevinde tutulmasını protesto etmek amacıyla Hatay’dan Ankara’ya bir yürüyüş düzenlediler.
Bu açık anayasa ihlali karşısında diğer muhalefet partilerinin de Meclis’te bir araya gelip ortak tutum takınmaları, seçmen iradesinin Meclis’e eksiksiz yansımasını sağlamak için kararlı bir duruş sergilemeleri gerekir.
Gönder