Bütün gazetecilik kariyerini gerçekleri olduğu gibi yazmak üzerine kurdu.
İktidarı, FETÖ’sü, mafyatik yapılanması her yazdığının bedelini ödetti. Gazeteciliği demirde dövüldü. Hâlâ da öyle.
Barış Terkoğlu ile birlikte “SS” kitabını yazmasının da bir bedeli olacaktı elbet. Daha sonuçlanmayan bir davayı gerekçe göstererek cezaevine attılar.
Aslında kanunlara bakacak olursak tamamen özgür bırakılması gerekiyor fakat şimdi sadece açık cezaevi hakkından yararlanabiliyor.
Ben de merak ettiklerimi, kamuoyunun aklındakileri Barış Pehlivan’a sordum.
Tüm içtenliğiyle yanıtladı...
Üç aydır açık cezaevindesin... Oranın kapalı cezaevinden farklı bir atmosfer olduğunu yazılarından anlıyoruz. Gözlemlerinin manşeti ne olurdu?
Suç akademisi! Türkiye’deki açık cezaevleri ıslah yerleri olmaktansa, yeni suçların okulu haline gelmiş durumda maalesef. Oradaki hükümlüleri topluma kazandırmak için verimli bir sistem göremedim. Aksine, içerideki birçok hükümlünün bilmediği suçları öğrendiğini ve dışarıda sahip olamayacağı bağlantıları kazandığını fark ettim. Ama en büyük gözlemim, yine ve maalesef adalet sisteminin ne kadar çürüdüğünü onlarca insanla her gün konuşarak bir kez daha anlamam oldu.
Sen sekiz ay kalan denetimli serbestlik hakkından faydalandırılmayıp hapse atıldın. Peki, sana reva görülen bu karara dair yansımaları içeride de gördün mü?
Sorunu şöyle yanıtlayabilirim: Benden esirgenen denetimli serbestlik hakkının, içerideki çok ağır suçlulara tanındığına onlarca kez şahit oldum. Toplam altı yıl denetimli serbestliğe çıkarılan ve tahliye olurlarken arkasından baktığım birçok hükümlü oldu. Saklayacak değilim, zaten içerideki diğer mahkûmlar da benim bu yaşadığımla kimi zaman alay ediyorlar. “Adam mı öldürdün?” denir uzun kalanlara... Söylemek bile zoruma gidiyor ama öldürseydim özgür olurdum maalesef!
Çağlayan Adliyesi’nde perşembe günü görülecek bir davan var... O gün, bu esaretten kurtulmanda bir çıkış kapısı olabilir mi?
Olabilir. Biliyorsun ki benim denetimli serbestlik hakkım Cumhuriyet’teki bir yazıma açılan dava gerekçe gösterilerek elimden alındı. Kanuna yaz aylarında eklenen yeni madde benim özgürlüğüme izin veriyor ancak hâkimler bunu görmezden geliyor. O halde bir yol kalıyor, o da denetimli serbestliğimi yaktıran davadan beraat etmem... Zira beni içeride tutmaya gerekçe gösterdikleri maddeye göre o davada beraat kararının verilmesi benim yeniden denetimli serbestliğe çıkmamı sağlayacak. Özetle, beni de aşan büyük bir adaletsizliğin sınavı olacak 9 Kasım’daki dava.
Mesleğinin 20. yılındasın... Ve bunca bedel ödedin, ödemeye de devam ediyorsun. Özgürlüğüne yeniden kavuştuğunda gerçekleştirmek istediğin hayallerin neler?
Murat, bu ödenen bedeller ve çekilen cefa benim şahsi meselem değil sadece. Çocuklarımız daha adil ve huzurlu bir gelecekte büyüsün diye verdiğimiz çaba için yaşıyoruz bu zorlukları. Bu dikenli yolda yürüyen ne ilk gazeteciyim ve maalesef ne de son olacağım. Hayallerime gelince... Vedat Türkali’nin dizeleri geliyor aklıma: “Boşuna çekilmedi bunca acılar...”
Barış gibi nice gazeteciler ömründen verdi bu meslek için. Bu mesleğin düsturudur yazalım; “Sayılmayız parmak ilen tükenmeyiz kırmak ilen...”
Daha yazacağız. Bu halkı, memleketi, toprakları, dağını, taşını, suyunu, işçisini, köylüsünü kim sömürüyorsa rahat uyku uyuyamayacaksınız.
Gönder