Balıkesir’de doğdum, İzmir’de büyüdüm... Hacettepe Üniversitesi’ni kazanmamla birlikte Ankara’ya geldim ve bir daha da Ankara’dan ayrıl(a)madım.
Ankara sevdasıyla nasıl mı Ankaralı oldum?
Haydi o zaman başlayalım...
KEŞKE HİÇ DÖNMESEK
Beni büyütürken, “sevgi emektir” cümlesini hem bilinçaltıma hem de bilinç üstüme kazıyan rahmetli babam, Ankara’nın Polatlı ilçesi eşrafından bir ailenin oğlu ve TED Ankara Koleji’nin ilk mezunlarından(1961). Biz İzmir’de yaşıyorduk ama halalarım, amcam ve kuzenlerim Ankara’da olduğu için sık sık Ankara’ya gelip giderdik. Her gelişimde “keşke hiç dönmesek” diyeceğim bir sürü güzel anı biriktirirdim Ankaralı arkadaşlarımla. Ankara sevgim zaman geçtikçe içimde o kadar büyümüştü ki, üniversite tercihlerimde sadece Ankara okullarını yazacak kadar net ve belirgin hale geldi. İmkânlarımız müsaitti ve başkent benim öğrenciliğim için ideal bir seçenekti. Şükürler olsun ki, Hacettepe’yi ilk denememde tutturdum ve kapağı Ankara’ya attım.
KOŞA KOŞA GERİ DÖNÜŞ
Yine de itiraf etmeliyim, İzmir’den Ankara’ya okul kaydına geldiğimde bir daha İzmir’e asla dönmeyeceğimi hiç düşünmüyor, dört yıllık lisans eğitimimi bu çok sevdiğim şehirde tamamlar, keyifli bir öğrencilik dönemi geçirir, sonra İzmir’e geri dönerim diye düşünüyordum. Zira tam bir deniz ve İzmir tutkunu olan ben, ancak geçici bir süre için İzmir’den ve denizden uzak yaşayabilirdim. Ama gelin görün ki hiç de öyle olmadı. Dört yılın sonuna geldiğimde iliğime kadar Ankaralı olmuştum bile... Değil Ankara’dan temelli ayrılmak, yaz tatillerinde bile ailemi görüp, gerisin geriye en kısa zamanda Ankara’ma koşa koşa geri dönüyordum. Ankara, ben fark etmeden öyle bir işlemişti ki içime, nasıl olduğunu anlamadan Ankara bağımlısı oluvermiştim. Sonradan anlayacaktım ki, Ankara sadece yaşadığınız ve biriktirdiğiniz anılara bağlı bir sevgi yaratmıyordu insanda. Ankara, bir yaşam tarzıydı ve anı biriktirdikçe daha da biriktiresi geliyordu insanın. 30 yıl oldu, ne mutlu bana ki hâlâ buradayım.
Gönder