adscode
adscode

Biz yaşarken oldu bütün olanlar

Biz yaşarken oldu bütün olanlar

Filistin’de olan bitenler, katliamlar, zulümler, işgaller, acılar bizi ilgilendirir mi?

Rahatsız edici bir soru.

Bana sorulsa cevaba bile tenezzül etmem.

Ama soru sorulmadığı zaman bile cevap verenlere rastlıyoruz.

“Araplar Birinci Dünya Savaşında bizi arkadan vurdu. Şimdi de İsrail onları vuruyor. Beni ilgilendirmez.”

Bunun tartışması olur mu? Yani tarihle ilgili olan kısmının?

Yaparsan olur.

Fakat, tarihi fazla kurcalarsan bizi kimlerin vurduğu, bizim kimleri vurduğumuz birbirine karışır.

İki taraf da bu zamana kadar alınıp verilmiş olan tezlerden kendisine yetecek kadar malumat çıkarabilir.

Ortada hassas bir ‘mizan’ yoksa tartışma masasından iki taraf da galip ayrılabilir.

Daha güncel gerekçelerimiz var.

“İsrail Azerbaycan’da bizi destekledi, Filistin Ermenistan’ı. Ben niye Filistin’i destekleyecekmişim?”

Destekleyecek de sanki bir şey yapacak!

Bu tepkilerin birazı milliyetçilikle ilgilidir.

“Biz” diye bir şey vardır. “Onlar” diye bir şey.

“Biz” daima iyiyiz, güzeliz; onlar daima onlar.

Acıyı itme refleksi de önemli bir faktör.

Ateş tarafıma yaklaşmasın.

Bana dokunmayan İsrail bin yaşasın.

Şöyle bir psikoloji vardır halk arasında:

“Sakın, hemen uzaklaş, şahit yazarlar.”

Farkında olmayabiliriz. Zabıtlara geçmemiş olabilir.

Ama hepimiz şahit yazıldık. Çünkü “Biz yaşarken oldu” bütün olanlar.

***

İsmail Muaz, 10 yaşında. Gazze’nin en küçük hafızıymış. Dedesi Eşref anlatıyor.

“Dün yemesi için Muaz’a bir parça helva verdim. “Dede ben oruçluyum” dedi. “Oğlum bugün pazartesi veya Perşembe değil; niye oruçlusun? Haydi ye helvanı” diye ısrar ettim. “Dede, öldüğüm zaman oruçlu ölmek istiyorum” dedi.”

Bu bir gazete haberi. (Diriliş Postası, Furkan Erten)

Ölüm, Gazze’de, avuç içi kadar Gazze’nin her köşesinde herkesin o kadar yakınında ki…

Bizden bir şey istemiyor adam. “Dua edin” diyor, “Ülkelerin sınırları duayı engellemez.”

10 yaşındaki İsmail Muaz’la aranızda bir yakınlık var mı?

Belki oğlunuzun akranıdır.

Titretmez mi sizi her gün binlerce Muaz’ın bir bombayla parçalanmaya bu kadar yakın oluşu?

Hiç olmazsa dua edemez misiniz?

***

Ama hiçbir şey yapamıyoruz. Durduğumuz yerde öfkelenip duruyoruz. En fazla slogan atıyoruz.

İnsanız. Takatimiz mahdut.

Boyumuzdan büyük laflar etmemize lüzum yok.

Hepsini taşıyamasak da hepsini hissedemesek de acının bize isabet eden kısmını almak, kabul etmek, hiç umursamamaya göre daha sağlıklı bir ruh hali olmalı.

Daha sağlıklı ve daha insani.

***

BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği New York Ofisi Direktörü Craig Mokhiber istifa etmiş.

Guardian’da gördüm; zaten istifa edecekmiş. İstifa edeceğini geçen mart ayında kuruma bildirmiş.

Bu önemli mi?

Biraz önemli.

Ama sessiz sedasız istifa edebilirdi. Öyle yapmamış. Başkana bir mektup sunmuş.

Mektubunda bir bakıma BM’nin iflasını ilan ediyor.

“Gözlerimizin önünde bir soykırım yaşanıyor. Hizmet ettiğimiz örgüt bunu durdurmak için yetersiz görünüyor.

“Tutsiler, Bosnalı Müslümanlar, Yezidiler ve Arakan’a yönelik soykırımlara karşı bu salonlarda çalıştım.

Her durumda savunmasız sivil halklara karşı işlenen korkunç suçların tozları dağıldığında kitlesel vahşetin önlenmesi, savunmasızların korunması ve suçluların hesap vermesi için gerekeni yapamadığımız acı bir şekilde ortaya çıktı. BM’nin tarihi boyunca Filistinlilere karşı sayısız cinayet işlendi ve zulümler engellenemedi.”

Mokhiber, katliamı destekledikleri için ABD’yi, İngiltere’yi ve AB’yi de suçluyor.

ABD’deki İsrail lobisinin ateşli avukatlarından Anne Bayefsky Mokhiber’i antisemitist olmakla suçluyor.

Craig’in soyadı biraz değişik. Teni de biraz esmer. Yani tipik Amerikalı değil. Nereli acaba?

Biraz araştırdım. İsrail uyrukluymuş. Yahudiymiş.

Demek ki, tabiyetiniz, dininiz, milletiniz ne olursa olsun vicdanınız varsa her durumda doğruyu görebiliyor ve söyleyebiliyorsunuz.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder