Kesinlikle saygı duyarak ve aynı zamanda faydalanmak için, gerek medyada, gerekse akademide pek çok ismi okuyup dinleme gayretindeyim.
Benim işim bu. Düşünme ve anlama çabamı zenginleştirmek. Yeni katkılar alabilmek, mümkünse yenilerini sunabilmek.
Bunun gerçekten çok büyük zorlukları var.
Sözgelimi ekrandaki sükunetinizi kibrinize, bir başkasını sonuna kadar dinleme çabanızı acizliğinize yoranlar olabilir.
Tartışmalarda istemediğim halde sesimin, üslubumun bana yakışmadığını düşündüğüm anlar oldu. Bunları tekrar seyredip gözden geçirdiğimi içtenlikle söyleyebilirim. Hatta birkaçında muhatabımı arayıp gönlünü aldığım da oldu. Görüşlerim bir anda değiştiği için değil, sadece gerginlikten duyduğum rahatsızlıktan.
Seçimler yaklaştıkça üslup, nezaket, soğukkanlılık, asgari ölçüde dinleme ve anlama çabası yerini akıllara durgunluk verecek bir öfkeye ve ancak tribünlerde rastlanacak düzeyde bir fanatizme terk ediyor.
“Türkiye hiç bu kadar kamplaşmamıştı” diyenleri ön sıralarda görüyoruz sıklıkla.
İLK DEFA SEÇİM OLMUYOR
Hepimiz farklı cümle ve benzetmelerle “Ama bu seçim başka, çok başka” diyerek farkında olmadan bu ateşi körüklüyoruz.
İlk defa seçim olmuyor bu ülkede. İlk defa ayrışma ve kamplaşma da yaşamıyoruz. Kimilerinin ballandıra ballandıra anlattığı “eski günlerde” de işler bundan farklı değildi. Abartıp bir nevi “altın çağ” hikayeleri uydurmaya gerek yok.
Siyaseti seviyoruz; kapımızın önündeki çöplerin toplanmamasından daha çok belediye başkanını görememekten şikayet ediyoruz; işini doğru yapsa bile, bölgemizin milletvekili tayinimize yardımcı olmadığı, çocuğumuza iş bulmadığı için onu hedef haline getiriyoruz; tartışmaya bayılıyoruz, ekranlarda saatlerce bir o kanala bir ötekine geçip konuşanları takip ediyoruz. Konuşulanları değil.
Böyle bir yerde gazetecinin, akademisyenin ve her kesimden okur-yazarın da bu iştah açıcı (!) mönüye katkı sağlamaması elbette düşünülemez.
AYAKÜSTÜ TARTIŞMAK
Birkaç gündür bazı tartışmaları yeniden ve hiç olmadığı kadar hararetli biçimde gündeme taşıyan gelişmeler oldu.
Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, peş peşe iki video yayınladı. Birinde Kürtler, diğerinde Alevi ana başlığı vardı.
Özellikle ikincisi büyük ilgi gördü. Bu çıkışın memleketimizin önemli bir sorununda büyük umutların kapısını araladığını söyleyenler oldu.
Onlara bu ilginin ve izlenme oranlarının değil; sorunlarımıza dair sahici tartışmaların ve bunlar etrafında şekillenecek adımların önemli olduğunu anlatmayı isterdim.
Fakat kimsenin bunları dinlemek istediğini sanmıyorum.
O yüzden hiç beklemeyin, çoğunluğun yaptığına eşlik etmeyeceğim. Bu meselelerin, hele de seçimlere 3 hafta kala, kimsenin kimseyi zerre miskal dinlemediği bir ortamda konuşuluyormuş gibi yapılmasına ortak olmayacağım.
Kendisini “taraf” olarak kabul eden herkesi kastediyorum.
“Söyledi, büyük cesaret gösterdi” diyenle de; öncesinde ya da sonrasında herhangi bir insanın kimliğini, inancını öteleyen ya da saygı duymayanla da kendimi yakın hissetmiyorum.
Dünyanın neresinden baksanız, ülkenize ait bir zaaf, bir yara, bir fay hattı gibi görülen, görülmek istenen; uluslararası merkezlerde üzerine devasa bütçeler harcanıp tanımlanan, tırmandırılan, kaşınan meseleler üzerinde ayaküstü tartışmayı; birbirimizi yeniden incitmenin ötesinde anlam taşımayacak kabalıkları, öfkeleri yeniden alevlendirmeyi; hasılı kelam bu değirmene su taşımayı reddediyorum.il
Gönder