Sonunda yanılsak bile... Günün sonunda psikolojisini sağlam tutmayı başaranlar, omuzlarında bir rütbeyle ayrılıyor o mücadeleden. O rütbe ki ne parayla satın alınabiliyor, ne torpille. Bedeli de sadece ‘tecrübe’yle ödenir.
Burcu Binici kendisini aldattığı iddia edilen eski eşi hakkında “Karpuzu eline aldığında anlayamıyorsun çürük mü değil mi diye. Yapacak bir şey yok. Allah çarşısına göre pazar versin” demiş.
Açık açık ‘çürük’ demiş eski eşine.
Haklısın be Burcu...
Seni aldatana, hayallerinle oynayana az bile söylüyorsun.
“Ben ilk görüşte adamın fotokopisini çekerim” diyenlere kulak asmayalım.
Baksana “eşim” dediğin insan gün geliyor sana en büyük acılardan birini yaşatıyor.
Sonra da çekip gidiyor ardına bakmadan.
O yüzden Burcu’nun karpuz felsefesini yerinde buluyorum.
Başlarken bilelim bunu, bilincinde olalım yani. İçinden ne çıkacağı, çürük mü yoksa sağlam mı olacağı hep bir soru işareti olarak kalsın.
“Ne yani kimseye de güvenmeyelim mi” diyebilirsiniz.
Güvenin tabii ama yüzde 100 asla...
Hiç ummadığınız kişiden, hiç ummadığınız anlarda bir darbe yeme ihtimali hep cebinizde olsun.
Tekrar söylüyorum...
Haklıdır Burcu.
Çürük olana da bağıra çağıra çürük diyeceğiz...
Avcılar ve av olanlar
Aslında bir kadının hemcinslerine “avcı” demesine “Yapmayın böyle şeyler, birbirinize sataşmayı bırakın” diye karşı çıkacak biriyim.
Ama bu sefer kadının kadına haklı bir isyanı olarak görüyorum bu durumu.
Seda Sayan, “Kadınların çoğu avcı. Ben avcı kadınları tanırım. Kocalarınıza dikkat edeceksiniz kızlar” diye bir uyarı yapmış.
Çoğu kişi için ahlak yerine, hırs geçmiş. Edep falan mumla aranır oldu.
‘Benim olsun da ne olursa olsun’culuk aldı onun yerini.
Yani bir inat uğruna ne yuvalar yıkılıyor bir bilseniz.
Aslında oturması gereken ya da geri gelmesi gereken bilinç şu olmalı: “Evli yahu ayıptır, sevgilisi var günahtır.”
Bu bilinç olursa, kimse kimsenin hayatındaki kişiye bakmaz.
Bu yüzden ‘kocalarınıza sahip çıkın’ manifestosuna katılıyorum Seda Hanım’ın.
Rahat ol
Şu son birkaç yıldır eğlenmeye, neşeye, pozitifliğe ihtiyacımız var. Ben böyle dönemlerde yapılan kaliteli işlere bayılıyorum.
O işlerden birini meslektaşım Sibel Arna yaptı.
Bir YouTube programına başladı.
Programının adı, “Ne Olursan Ol, Rahat Ol...”
İlk program konuğu da programın ismine uygun biri olmuş: İrem Derici...
İrem yine döktürmüş tabii.
Sevgilisi hakkında “Bebek gibi kokuyor, 5 gün spor yapsın ve hiç yıkanmasın fark etmez” demiş.
“Masamda sevgilime biri asılırsa doğduğuna pişman ederim” tarzı sözler söylemiş.
“Rahatlık söz konusuysa Z kuşağı getir götürümü yapar, öyle rahat biriyim” demiş.
Yani rahatlık konusunda, öyle her şeyi dert etmemek konusunda ipuçları vermiş aslında.
Benim anladığım kadarıyla ünlü olan ama asla kasıntılığa hayatında yer olmayan isimleri konuk alacak Sibel kanalına.
O nedenle hem konuklarını hem de konuşacağı konuları merakla bekleyeceğim artık.
Parasını veren alır
Başvuru yapıp ücretini ödeyen herkese mavi tik verecekmiş Instagram.
Türkiye’de yeni hayata geçti bu sistem. İsteyenler ‘bekleme listesine’ kayıt olabiliyor.
İyi de bunun amacı ne? Çok saçma değil mi? Mavi tikin kimlere verildiği yıllardır belli. Tamam, olmaması gereken kişilerde de var elbet.
Ama onları temizlemek daha kolay değil miydi?
Şimdi her parasını veren alırsa ne ayrıcalığı kalacak bu işin?
İyice İstanbul gece hayatına çevirdiler Instagram’ı da.
Eskiden seçkin sayılı insanların gittiği mekânlara artık parasını veren nasıl girebiliyorsa Instagram da aynı hikâyeye döndü.
Mükemmeliyetçilik
Her işi mükemmel yapayım derseniz...
Mükemmel bir arkadaşım olsun diye aranırsanız...
Sevgilim, eşim en mükemmeli olacak diye yola çıkarsanız...
Mükemmel yemek, mükemmel tatil yapma hedefiniz olursa...
Kendinizi bile isteye hasta edersiniz.
Ben mükemmeliyetçiliğin rahatsızlık vermediği insan görmedim daha.
Çok kafayı takmamak, istenilen olmazsa karaları bağlamamak lazım. Alın vitesi boşa, bakın hedeflerinize...
Gönder