Yüzlerce projeye imza atmış Karikatürist Hasan Kaçan yeni bir mizah projesi olan 'Cukk'u oluşturdu. Kaçan Haber7 muhabiri Yavuz Selvi'ye yaptığı açıklamalarda sürekli üretmenin yeni bir şeyler üretmenin önemini vurguladı. Hasan Kaçan ayrıca "Şu anda Suriye'de yaşanan ve bunun içerisinde bizim memleketimizin de olduğu resim bizim gurur duymamız ve mutlu olmamız gereken bir resim. Biz o zorlukları yaşadık, o zorlukları beraber göğüslemeye çalıştık." dedi.
"TEMBELLİK YAPMA LÜKSÜMÜZ YOK"
Karikatürist Hasan Kaçan şunları söyledi:
İçimizde o mizah duygusu, o çizgi duygusu Allah tarafından konulmuş. Sen ona istediğin kadar uzak durmaya çalış, gene bir yerde muhakkak seni bir dürtüklüyor. Diyor ki, sana Allah böyle bir kabiliyet verdi. Öyle kolay kolay sen bu kabiliyetten yırtamazsın. Tembellik yapma lüksün yok. Senin elin titriyorsa başka eli titremeyen yeni yetenekli, kabiliyetli gençleri bul. Ve onlar bu mizah dünyasına sizlerle beraber, sen de ustalığını onlara aktararak kaliteli, temiz, yüksek zekaya haiz bir çizgi yakala. Ve bu mizah, çizgi, her neyse bunun diyetini bir kere öde.
Ben de birazcık buradan kaçmaya, böyle hafif insan tembelliğe aslında temayülü var. Öyle olunca ben de şu yaşa geldim zaten, birazcık istirahat edeyim ama olmuyor öyle. Bunun böyle olmadığını hem sizlere hem genç arkadaşlarımıza da söylemiş olalım. 57 model bir ağabey burada, 68 yaşında. Hala çizgiyle ve mizahla uğraşıyor. Aynı zamanda yaşın gerektirdiğini de yaparak, tecrübeyi de ortaya koyarak bunu insanlarla paylaşman lazım. Ve sana verilmiş olan bu nimeti sen paylaşmış ol insanlarla. Çizgimiz bu. Sosyal medyadan bir şekilde beslenip, zaten hayat kendisi sosyal bir şey, ondan da beslenip ortaya bir takım ürünler koymak ve bu ürünleri tebessümle paylaşarak, içinde de güzel bir mizah, güzel bir mesaj olursa ne âlâ.
"MİZAHI KENDİ KÜLTÜRÜMÜZÜN MİZAHI OLARAK SUNMALIYIZ"
Elbette ki bir çizgimiz var. Zaten şimdiye kadar yüzlerce karikatür çizildi. Bu çizgi de özellikle sosyal medyanın Twitter tarafında biz Filistin ve Gazze meselesini ön planda tutuyoruz. Biz buralarda bulunurken öncelikle mizahı kendi kültürümüzün mizahı olarak sunmak durumundayız. Yani ben aldım elin gavurundan, birebir onu kopyaladım ve insanlara sundum. Bu bize yakışmıyor, yakışmaz. Yakışmaz derken aslında insan olarak böyle bir kopyacılığın, kolaycılığın peşinde olmamalıyız. Bizim kendimize has, kendimize dair bir sürü insanın olmadığını zannettiği ama binlerce yıla tekabül eden bir mizah geçmişimiz var. Binlerce yıla tekabül eden yine bir çizgi geçmişimiz var. Bunların olmadığını söylemek, bizlere belli bir dolmayı yutturmak anlamına gelir ki biz şimdiye kadar bu dolmayı bir şekilde yutmuşuz. Biz derken daha çok muhafazakâr insanları kastediyorum ya da o kesimi kastediyorum. Senin kültüründe çizgide var, mizah da var.
"KÜFÜRLE HAKARETLE MİZAH OLMAZ"
Dolayısıyla bütün bunları yukarıdan bakıp bir harita gibi gördüğümüzde evet biz mizah dünyasında tekrar yıllar sonra, Ustura'dan sonra var olalım ama bahsetmiş olduğum az önce değerlerden yola çıkarak o değerlerin izini takip edip onlardan aldığımız mesajla mizah nedir? Mizah dediğimiz şey 'Latife latif gerektir' diye bir söz vardır büyüklerimizin. Nedir o? Sen bir matraklık, bir komiklik, bir şaka yaptığında onun latif olması gerekir. Yüksek zeka barındırması gerekir ki eleştirdiğin kişi sana çok ciddi anlamda kızsa bile 'vay kerata be ne yapmış' ama diye senin hakkını teslim etsin.
Küfürle, hakaretle, aşağılamayla, ötekileştirmeyle mizah olmaz. Şimdiye kadar mizahçı arkadaşlarımız 1990'ların sonundan 2000'lerin başından günümüze kadar adına 'ofansif' mizah denilen günümüzde bir saldırgan mizah türünü benimsediler. Alay ettikleri, dalga geçtikleri bütün değerler aslında kendilerini var eden analarıyla, babalarıyla, aileleriyle, çoluklarıyla, çocuklarıyla, dedeleriyle, nineleriyle yaşamış oldukları hayatı şakaya aldılar.
"GAZZE'Yİ ÇİZERKEN KAHKAHA ATTIRAMAM"
Ne yaptık? Biz 'Latife latif gerektirden' yola çıkarak mesela Gazze hususunda eğer bir çizgi, bir karikatür yapacaksak onun kimi zaman tebessüm ettiren ama aynı zamanda da insanın dişlerini sıktıran bir şeyde olması lazım. Yani ben Gazze'yi çizerken kahkaha attıramam ama dişlerini sıktırabilirim. Mizahın içerisinde o da var. Öfkeli bir şekilde ben karşımdaki kişiyi eleştirebilirim fakat ben ona küfredemem. Çünkü o bana yakışmaz. Küfür olduğu zaman da zaten o mizah değil. Adından belli. Küfür. Böylelikle biz kendi toprağımızın vitamininden beslenen, kendi kültürümüze pergelin bir ucunu dayamış ama diğer bütün kültürlerle de irtibat halinde olan bir, yani Hz.Mevlana'nın metaforudur malum, pergel metaforu. Biz bu şeyle 'Cukk'u tekrardan, tekrardan demeyelim yani mizahı 'Cukk' adı altında tekrardan insanlarla paylaşmaya çalıştık. Bu şekilde yola çıkmış olduk.
"İNSAN SON NEFESİNE KADAR BİR ŞEYLER ÜRETMELİ"
Hasan Kaçan'ın hayatındaki değerin nedir?
Valla bu sorunun cevabını şöyle verebilirim. Allah bilir. Herkes kendini bir şekilde aynada farklı görebilir. Az önce yayına girmeden gittim şurada aynaya baktım. Saçıma başıma bakayım insanların karşısına çıkıyoruz diye. Ben mesela 25'li yaşlarımda benim yaşımda bir adam görsem, hatta benim bile değil, ben şimdi 68 yaşındayım. 50 yaşında bir adam bile görsem neredeyse ölmüş gibi bakardım. Yani çok yaşlı, artık hayatla çok fazla ünsiyeti kalmamış insanlar olarak görürdüm. Sonra bakıyorsun ki meğersem işte az önce sen de söyledin. İnsan son nefesine kadar bir şeyler üretmek ve o ürettiği şeylerin hayırlı olmasını, insanlara faydalı olmasını gözeterek ortaya bir şey koymalı. Tecrübesini kendisinden sonra gelecek olan kuşaklarla paylaşmalı.
"BU MAZLUMLARA ENSAR OLDUK VE SONUNDA GÜZEL BİR TABLOYLA KARŞILAŞTIK"
Türkiye'nin bugünü nasıl karikatür edersiniz?
Çok çeşitli karikatürler ortaya koyarız tabii. Sadece tek bir bakış açısıyla değil. Ama ben eğer bu topraktan besleniyorsam benim vitaminim, yani beynimdeki vitamin de o topraktan beslenen Hasan Kaçan'ın vitamine olmalı. Ya da beraber çalıştığım arkadaşlarımın vitamini, o topraktan aldığı şuursal vitamin olmalı. Böyle baktığımızda ister istemez kendimizi bu memleketin ve bu anın, yani bu zamanın bir yaşayan ferdi olarak değerlendirmeli ve yaptıklarımızla gurur duymalıyız.
Bu memleketin içinde bulunduğu ve geçmişinde yaşadığı bir sürü zorluklar, ki çok yakın zamanda bir pandemi yaşadı bu memleket, sonra devasa bir deprem yaşandı. Bütün bunlara rağmen böyle güçlü bir ülkenin ve Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi biz milyonlarca insana ensar olduk, kapımızı açtık. Bütün bunlar yaşanırken elbette zorluklarla da karşılaşıldı. Yani biz Suriye'den ya da başka mazlum coğrafyalardan memleketimize gelen insanlarla ekmeğimizi paylaştığımızda kimi zaman kendi ailemizi doyurabilecek ekmeği göremez olduk. Zaman zaman. Bu durup dururken değil, yaşanan hadiseden dolayı insanımızın bir kısmında ne yaptı? Bir öfke meydana getirdi. Hatta kabaca söyleyelim, 'ben açken onun tok olmasını kaldıramıyorum' diyen insanlar birdenbire bir farkında olmadan bir ırkçılığın içerisine şey yaptılar. Halbuki inancımıza göre senin tok olman değil. Tam tersine 'komşusu açken yatan bizden değildir.' Biz böyle bir inancın mensupları iken hayat bir şekilde tam tersini söyletebilecek durumlara getirdi. Bu hayat bunlara rağmen bu memleket bir şekilde ayakta durdu. Ve mazlumlara ve masumlara ensar olarak en sonunda güzel bir tabloyla bizi karşılaştırdı.
"ŞU ANDA GURUR VE MUTLULUK DUYUYORUM"
Şu anda Suriye'de yaşanan ve bunun içerisinde bizim memleketimizin de olduğu resim bizim gurur duymamız ve mutlu olmamız gereken bir resim. Biz o zorlukları yaşadık, o zorlukları beraber göğüslemeye çalıştık. Ama insanlar Esed gibi bir zalimin zulmünden en azından Türkiye tarafında olanlar kurtulmuş oldu. Bu çok büyük bir nimet. Biz böyle bir nimetle taltif edildik. Yaradan tarafından. Onların burada olması, muhacirlerin Türkiye'de olması hem onlara bir nimet hem bize bir nimet.Bir insan birisine yardım edecektir. Bazen ararsın kimseyi bulamazsın. Allah senin karşına birini çıkarır ki sen onu paylaş ve o vazifeni yerine getir diye. İşte o nimet. Biz o nimeti zorluklarla yaşadık. Sonra da bir şekilde ürettiğimize, yazdığımıza ve çizdiğimize aktarmaya çalıştık ki bizi takip eden, bizi okuyan insanlarla bunu ne yapalım? Paylaşalım.
Gönder