Haber7 - ÖZEL
Üniversiteyi Türkiye’de okuyan Gazzeli Ayesh Seyam, 7 Ekim’den itibaren İsrail’in hedef gözetmeksizin uyguladığı saldırıların en büyük mağdurlarından. İsrail’in Gazze Şeridi’nde başlattığı amansız saldırılar, Ayesh Sayem ve ailesini hayatta kalma mücadelesine sürükledi. Yoğun bombardımanla altyapı çökertildi, kaçış umudu yok oldu. “Güvenli” dedikleri bölgelere bile bombalar yağarken, yardımların önü kesildi, çocuklar korku içinde, aileler açlıkla yüz yüze bırakıldı.
Ayesh Seyam, tekerlekli sandalyede yaşayan kızı ve aile fertleriyle Gazze Şeridi’nde şehirden şehire yaptıkları göç ve şahit oldukları İsrail barbarlığını Haber7’ye anlattı.
Gazze’nin merkezinde 13 katlı bir apartmanın 3’üncü katında yaşadıklarını söyleyen ve soykırımcı İsrail’in daha önce benzeri görülmemiş saldırı başlattığını kaydeden Seyam, “7 Ekim 2023 tarihinde İsrail Gazze’de yaşayan sivil halk için hayatı altüst eden bir süreç başlattı. Bu operasyonun ilk günlerinde, Gazze'nin çeşitli bölgelerinde yaşayan binlerce insan gibi ben de ailemle birlikte şiddetli bombardıman ve saldırıların hedefi oldum. Gazze şehrinin merkezi sayılan bir bölgede, 13 katlı bir apartmanda yaşıyorduk. O sabah, sıradan bir gün gibi başlamıştı; ancak kısa süre sonra gökyüzünü dolduran savaş uçaklarının sesleri, sirenler ve patlamalar tüm Gazze'de hayatı durma noktasına getirdi. Bu, o güne kadar alışık olduğumuz saldırılardan çok daha büyük ve organize bir saldırıydı. İlk birkaç saat içinde Gazze’nin birçok bölgesinde yoğun bombardıman başladı, şehir adeta ateş altına alındı.” ifadesini kullandı.
BİR GÜNDE YERLE BİR ETTİLER
7 Ekim'de İsrail ordusu şehrin altyapısının büyük bir bölümünü tahrip ettiğini belirten Seyam, “Apartmanımızın üçüncü katında, dört kişilik ailemle birlikte yaşamaktaydık. İlk günler, dairemizden ayrılmadan güvenli bir yer arayarak geçirdik. Elektrik kesintileri, su sıkıntıları ve her an beklenen yeni saldırılar nedeniyle oldukça zorlu bir süreç yaşanıyordu. Gazze gibi yoğun nüfuslu bir bölgede, bu tür saldırıların tesiri hemen hissediliyordu. Birinci günün sonunda şehirdeki altyapı büyük ölçüde zarar görmüş, birçok bina yerle bir olmuştu.” dedi.
Ailesiyle birlikte göç etmek zorunda kaldıklarını söyleyen Ayesh Sayem, şöyle konuştu:
"Saldırıların artmasıyla Gazze'de kalmanın gittikçe daha tehlikeli hale geldiğini fark ettik. Özellikle yaşadığımız bölgenin askeri hedeflerden biri olduğunu öğrendikten sonra, ailemle birlikte daha güvenli bir yere göç etmeye karar verdik. İlk olarak Bekir Mahallesi’ne doğru yola çıktık, burada tanıdıklarımız vardı ve bir süreliğine onların evine sığındık. Ancak savaşın etkileri burada da hissediliyordu; sürekli bombardıman sesleri, ambulans sirenleri ve yıkılan binaların görüntüsü her geçen gün daha da artıyordu.”
İSRAİL VURDUKÇA GÜNEYE GÖÇ
Cuma gününe kadar bu bölgede kalabildik. O süre zarfında İsrail ordusu, Gazze'deki sivillere 'Güneye göç etmenin daha güvenli olacağını' belirten bildiriler dağıtmaya başladı. Bu bildiriler, hoparlörlerden duyurulan uyarılarla destekleniyor, halkın Gazze'nin kuzeyinden ayrılması isteniyordu. O dönem, binlerce insan gibi biz de bu çağrıya uyarak Güney Gazze’ye geçmeye karar verdik. 7. günün sonunda, yola çıktık ve uzun süren zorlu bir yolculuğun ardından daha güvenli olduğu söylenen Güney Gazze’ye ulaştık. Burada geçici barınaklarda yaşamaya başladık. Ancak hayat şartları son derece zordu Su, elektrik ve yiyecek gibi temel ihtiyaçlara ulaşmak neredeyse imkansızdı. 53 gün boyunca bu bölgede kaldık, her gün yeni bir zorlukla karşı karşıya geldik."
4 KİŞİLİK AİLENİN EVİNDE 45 KİŞİYLE YAŞADIK
"Güney Gazze’deki ilk günlerde, savaştan kaçan binlerce insan gibi biz de büyük kalabalıkla hayat mücadelesi veriyorduk. Sığındığımız ev, normalde 4 kişilik bir ailenin yaşadığı bir yerdi fakat savaş şartları nedeniyle burada yaklaşık 45 kişiyle birlikte yaşamaya başladık. Gazze’de yaşayan birçok ailenin karşı karşıya kaldığı bir durumdu bu. Evler, hem fiziki anlamda yetersizdi hem de psikolojik olarak bu kadar insanın bir arada yaşaması son derece zordu. Temel ihtiyaçlar sınırlıydı. Yiyecek ve su kaynakları hızla tükeniyordu.”
APARTMANIMIZI VURDULAR
Soykırımın 49. gününde kendi evlerinin de yerle bir edildiğini belirten Seyam, şu ifadelerde bulundu:
"İsrail ordusu, o dönemde Gazze'nin birçok bölgesini yoğun bir şekilde bombalamaya devam ediyordu. Apartmanımız, savaşın 49. gününde yerle bir oldu. Evimiz yıkıldığında sadece maddi kayıplarımız değil, anılarımız ve güvenlik duygumuz da yok oldu. Aracımız da o saldırıda tamamen harap oldu. Bu süreçte birçok tanıdığımızı, komşumuzu kaybettik. Zeytin Mahallesi'ne geçtiğimizde de bombalar yağmaya devam ediyordu; ne yazık ki Gazze'de hiçbir yer güvenli değildi. Güvenli dedikleri güvenli bölgeleri de bombalıyorlardı."
3 AYDA BAŞLAYAN KITLIK RİSKİ
"Aralık ayının başlarında, bir kez daha tehditler almaya başladık. İsrail ordusu, Gazze’de güvenli olarak ilan edilen birçok bölgenin artık hedef alınacağını duyuruyordu. Gazze’deki hayat, her geçen gün daha da zorlaşırken, su ve yiyecek bulmak neredeyse imkansız hale geldi. İsrail’in kontrol noktaları, yardımların geçişini engelliyordu. Gazzeliler açlıkla karşı karşıya kalıyordu. O dönemde bir karar vermek zorundaydık... Tekrar göç etme fikri zordu fakat geride kalmak da hayatımızı riske atıyordu. Ailemle birlikte Refah bölgesine doğru yola çıktık ve orada 100 gün yaşadık."
EN BÜYÜK ZORLUĞU ENGELLİ KIZI YAŞADI
Gazze'nin en güneyinde bulunan Refah'a geldiklerinde buranın da güvenli olmadığını anladığını vurgulayan Sayem, en büyük zorluğu tekerlekli sandalyedeki kızıyla yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Refah'ta da hayat güvenli değildi. Bombalar her an düşebilirdi, bu nedenle sürekli bir korku ve tetikte olma hali vardı. Özellikle tekerlekli sandalye kullanan kızım için bu durum çok daha zordu. Bombalar patladığında, onun korkusu daha da büyüyordu. Patlamaların yakınlığı, insanlarda büyük bir psikolojik travmaya neden olmuştu. Sadece kızım değil, etrafımızdaki birçok çocuk da bu travmalarla başa çıkmak zorundaydı. Çocukların patlama sesleriyle irkilmesi, büyüklerin ise bir sonraki bombanın nereye düşeceğini bilememenin getirdiği çaresizlik, savaşın ne kadar acımasız olduğunu gözler önüne seriyordu."
EVİN DİBİNDE BOMBA ŞOKU
"Bir gece, evimize çok yakın bir noktaya büyük bir bomba düştü. Patlamanın şiddeti o kadar büyüktü ki, evin camları kırıldı, duvarlar çatladı. O gece birçok komşumuz, yakın çevremizdeki insanlar hayatını kaybetti. Patlamanın hemen ardından dışarı çıktığımızda, etrafı kaplayan dumanlar, çığlık atan insanlar ve yıkılmış binalar savaşın dehşetini bir kez daha gösterdi."
Siyonist İsrail tarafından güvenli bölge olarak tanımlanan yerlerin bile bombalandığını söyleyen Seyam, insani yardımların engellenerek insanların açlıkla baş başa bırakıldığını vurguladı.
Sayem, şu ifadeleri kullandı:
"Refah'ta kaldığımız sürede de güvenli bölgelere gitmemiz gerektiği yönünde uyarılar gelmeye devam ediyordu. Ancak İsrail ordusu, güvenli olarak ilan ettiği bu bölgeleri de bombalıyordu. İnsanlar bir güvenlik yalanının içine sürüklenmişti; nereye kaçarlarsa kaçsınlar, bombalar onların peşinden geliyordu. Ayrıca insani yardım da büyük ölçüde kesintiye uğradı. Gıda ve tıbbi yardımlar engelleniyor, insanlar açlık ve hastalıkla baş başa bırakılıyordu. Gazze'de ticaret tamamen durmuş, insani yardım faaliyetleri neredeyse imkansız hale gelmişti. Yaşanan bu insani kriz, bölgedeki durumu daha da kötüleştirdi."
Gönder