Bir müddet usul gereği naibe olarak valide sultan devleti idare etti. Çocukluktan 18 yaşına kadar başkaları onun adına ortalığı karıştırdı. Ancak 10 sene imparatorluğu idare etse de kan ve ateşle toplumun içine düştüğü anarşiyi önledi.
10 Eylül 1623’te, yani bundan tam 400 yıl önce bugün Sultan IV. Murad Han tahta oturdu. 17. yüzyılın muamma tarihi portresi Sultan Murad Han, bir bakıma son muzaffer ve cihangir padişahtır, aslında kendisinden sonraki kuşaktan sefere çıkan II. Mustafa’dır. O, bildiğimiz gibi Zenta’da Prens Eugene karşısındaki hazin yenilgiyi temsil eder. Bundan sonra da Osmanlı padişahları sefere çıkmadılar.
ÇALKANTILI YÜZYIL
27 Temmuz 1612’de doğdu. Geçiş dönemi olan 17. yüzyılın seyri içinde her yerde karışıklıklar, değişim sancıları duyuluyordu. 17. yüzyılda İngiltere Cromwell olayını, iç savaşı yaşadı. Fransa’da Fronde hareketleriyle ortalık altüst oldu. Rusya tarihiyse onun doğduğu yıl en karmaşık dönemlerini yaşıyordu. Sahte Dimitri; Çar Korkunç İvan’ın (IV. İvan) öldürüldüğü iddia edilen oğlu olduğu iddiasıyla taraftar toplamıştı. Yanına Polonya’nın desteğini de alarak Rusya içlerine yürüdü ve Moskova’yı işgal etti. Rusya ilk olarak hem aristokratların hem esnafın hem de halkın birleştiği bir mukabil direnme hareketiyle onu ve Polonyalıları çıkardılar. Bir sene içinde de saltanat Romanovlar hanedanın eline geçti.
Bunların üzerinde şunun için duruyoruz. 17. yüzyıl Osmanlı tarihi içindeki kargaşayı tarihçiler duraklama devri diye izah etmişlerdir, oysa 17. yüzyıl her yerde 16. yüzyıl saltanatlarının kaydettiği büyük ilerleme, despotça da olsa kurdukları düzenin bir biçimde sarsıntı geçirdiği, sancılandığı bir devirdir.
IV. Murad tahta çıktığı zaman babası I. Ahmed genç yaşta ölmüştü. Gözdesi ve sevgili hasekisi Kösem Sultan âdet üzere ‘Eski Saray’a kapatılmıştı. Osmanlı hanedanın hakikaten meczup olan tek üyesi I. Mustafa tahttaydı. İki kere tahta çıkarıldı. Genç Osman’dan evvel ve Genç Osman’ın ‘hal’inden; yani feci bir şekilde utanmazca hakaretlerle idamından, Osmanlı hanedanının ve Türk siyasetinin daha üç asır dehşetle hatırladığı meşum olaydan sonra... Lakin devletin deli tarafından idaresi mümkün değildi. Herkes müştekiydi. Çaresiz I. Ahmed’in küçük oğlu şehzade Murad, IV. Murad olarak Osmanlı tahtına oturdu. Abdülkadir Özcan Hoca’nın kaleme aldığı biyografide bu dönemin teferruatıyla hikâyesi yer alıyor (VI. Murad Şarkın Sultanı, Kronik Kitap).
Çocuk da olsa yeni padişahın tahta çıkışı bir nefes alma ve kurtuluş olarak göründü. Halk ve yeniçeriler sanki büyük bir adamın geldiğini hissetmişlerdi. Ancak büyük adamın büyüklüğünü göstermesi için yaşı henüz çok küçüktü. Çocuk padişahın annesi Kösem Sultan’ın genç bir valide sultan olarak eski saraydaki sıkıntılı hayatı sona ermişti. Alaylı kapıkulu askeri ve çarşı esnafı ve halkın Divanyolu boyunca tezahüratıyla saraya geldi.
11 yaşındaki oğlu tahttaydı. Bir müddet usul gereği naibe olarak valide sultan devleti idare etti. Doğrusu söz, ayağa düşmemişti ama kapıkulu ocaklarının ve onların taraftarı geçinen ulemanın elindeydi. Talepleri bitmiyordu. Başlangıçta kapıkulu ocakları cülus bahşişinden bile vazgeçmişlerdi. Hazinenin durumu kötüydü ama bu fedakârlık çok uzun sürecek değildi. Üst üste ayaklanma, sık sık ayak divanı çocuk padişahın idari iktidarı olgunlaşmadığından ağaların talepleri, bazı ilmiye mensuplarının kendilerini kışkırtmalarıyla Kösem Sultan ancak bir uzlaşma sağlıyordu. Doğrusu rolünü küçümsemek hiç doğru değil. Kösem Sultan öldüğü daha doğrusu katledildiği zaman rolü anlaşıldı. İstanbul’daki 10 bini aşkın fukara onun hayrıyla geçiniyormuş.
PADİŞAHIN İNTİKAMI
Gözünün önünde padişahın en sevdiği yakınları (kurena), Melek Musa Paşa, Defterdar Mustafa Paşa, Hasanbeyzâde Ahmed Paşa ayaklanan yeniçerileri bastırmak için kurban edildiler. Bu büyük bir ruhsal transformasyondu. Zira genç padişah bir adem ejderhası olduğunu önce fizik olarak gösterdi. İyi silah kullanıyordu, cirit oynuyordu, inanılmaz derecede şampiyon halterci gibi kuvveti vardı. Günün birinde bu ayaklanan küstahların karşısına geçti. İlk işin izi hâlâ vardır; Lala bahçesindeki sütunlardan birine 200 okkalık gürzü indiriverdi. Sütunun üzerinde yara açılmıştı ve nutkunu attı. Dehşet içinde dinlediler ve boyun eğdiler. Boyun eğmenin bedeli ilk anda mimlediği kapıkulu (başını) ağaları ve malum neferleri idam ettirdi.
Kapıkulu askeriyle iş yapan Topal Recep Paşa’yı anında “Kelime-i şahadet getir” diye katlettirdi. IV. Murad’ın en çok sevdiği ve hakkıyla tutulacak Sadrazam Kemankeş Ali Paşa Anadolu celali eşkıyasının elindeydi. Eşraf birçok yerde ayaklanmıştı. İlmiye sınıfının içinde de, mülkiye takımının içinde de başkaldıranlar vardı. (Bağdat Seferi sırasındaki kışın başlamıştır. Kar küretme işini ve sefer hazırlığına iyi nezaret etmedi diye İzmit kadısını astırdı.) Ulemanın bu şekilde siyaset edilmesi devletin geleneği dışındaydı. Sefer ilerledikçe Konya ovasında ayaklanma belirtisi gösterenleri çağırdı. İçlerinden en göze batanı acımasızca katletti.
Benzer şiddeti İstanbul’da meyhane ve kahvehaneleri kapatarak da gösterdi. Zira isabetle biliyordu ki devlet sohbetleri ve fesatın kaynaştığı yerler oralardı. Hatta bir gece karanlıkta fenersiz geziyor diye Hocapaşa’da bir imamın oğlunu da katletti. Aşırı tedbirler bazen gaddarlığa varıyordu. Ama 17. yüzyılın dünyası içinde asayiş başka türlü sağlanamazdı.
Gönder