İktisatçı Mahfi Eğilmez, X’te dün böyle yazıyordu.
Yaygın yanlışlara galatımeşhur, deniyor.
Yaygın olarak yanlış bilinenlerden biri de ‘dolar yükseliyor’ ifadesiydi. Dolar yükselmiyor, TL düşüyordu. Su yükselmiyor, gemi batıyor; metaforundaki gibi.
Mahfi Eğilmez’in dikkat çektiği durum, şunu gösteriyor:
Dolar yükseliyor, diye dilimize yerleşen yanlış ifadeyi düzeltmek için, metaforlara başvurmak artık gerekmiyor.
Ekonomimizin hali, kabak gibi meydanda. Çıplak gözle görülebilen bir gerçekle karşı karşıyayız.
Milli paramızın durumu, kendini apaçık anlatıyor, izah bilâihtiyaç.
ABD’de enflasyon yeterince geriledi, yeni faiz artışları beklenmiyor. Bu da dolardaki sıkılaştırmayı gevşetti.
Ama dolar zayıflarken de TL, dolar karşısında güç kaybetmeye devam ediyor.
İzaha ve anlaşılmaya muhtaç olan, işte bunun ekonomi dışı sebepleridir.
Yalnız, aklınıza hemen dış güçler saldırıyor, ekonomimize operasyon çekiyor, şahlanmamızı istemediklerinden önümüzü kesiyorlar, edebiyatı gelmesin.
Dün de hatırlattım; ekonomimize saldırdığı söylenen Fitch, Moody’s gibi kredi derecelendirme kuruluşları, şimdi de İsrail’le ABD’nin notunu kırıyor. Demek, onların tetikçisi değillermiş. Bize doğru söylenmiyormuş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Riyad’daki Gazze zirvesinden dönerken İsrail’e karşı atılacak adımlar için bir kriter koymuştu. Hamasetten arındırılmış, şov içermeyen, tükürdüğümüzü yalamak durumunda da kalmayacağımız adımlar olmalıydı. Somut, icra edilebilir, sürdürülebilir ve gerçekçi adımlar...
Onların doları varsa bizim de Allah’ımız var, hamasetiyle olacak iş değilmiş. Erdoğan, buna göre adımlar önerdiğimiz konusunda İslam dünyasını da uyarıyor.
Budur! Öbür türlüsü âdetullaha aykırı zaten. Sebepler dünyasında yaşıyoruz, Alice’in harikalar diyarında değil. Tabiat kanunlarının gereğini yapmadan sonuç alınmıyor.
Ve aynı kriter, enflasyona karşı atılacak adımlar için çok daha fazlasıyla geçerli.
Öyleyse neden... Hukukun ayak bağı görülmesi, kurallı yönetime bir türlü dönülmemesi, yasalarla Anayasa’da ne yazıyorsa öyle olmaması, bunun da hâlâ tartışmaya açık tutulması, yani keyfilikte ısrar neden sürüyor?
Kaybedilen güven ve öngürlebilirlik, böyle mi geri kazanılacak?
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’le Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan, Batı bankerlerini turlamaya devam ediyor. Ama ekonomimizi rahatlatacak parayı bir türlü bulup getiremiyorlar.
Nedenlerini salt ekonomiyle açıklamaya kalkarsanız âciz kalacağınız yer de burası.
Ekonomi dışı sebeplerini anlayıp düzeltmeden sonuç düzelmez. Ekonomi yönetimi, seyahatlerde yorulduğuyla kalır.
ERDOĞAN’LA BAHÇELİ’NİN AYM GÖRÜŞLERİ NİYE AYRILDI?
“Ya Anayasa Mahkemesi kapatılmalı ya da yeniden yapılandırılmalıdır.”
Bahçeli, AYM yerine Yargıtay kararına uyması için de Meclis’i şu dille göreve çağırmıştı:
“Yargıya saygı mecburidir, bu kararın gereği TBMM’de derhal yapılmalı, konu kapatılmalıdır.”
AK Parti lideri Erdoğan’sa dün yine Meclis’te, konuyu Bahçeli’nin görmek istediğinden farklı bir şekilde kapattı.
Şöyle: “Meclis’le ilgili bir durum yok. Burada Yargıtay üzerine düşen görevi yaptı, yapıyor. Anayasa Mahkemesi, kendine göre üzerine düşen görevi yapıyor.”
Başta Yargıtay’ı tutar tavırdaydı, Bahçeli’yle aynı görüşteydi, şimdi ayrıldı, Erdoğan artık AYM’yi de koruyor.
Ne değişti? Yabancı yatırımcıyı, hukuk devleti olduğumuza ikna ihtiyacındansa o ihtiyaç, kavganın başında da vardı. Yeni çıkmadı, sadece ondan olamaz.
Acaba iktidar ortakları arasında başka bir sohbet dönüyor da yargı krizi bahane mi?
Yani bir taraf, AYM karşıtlığı üstünden diğerine mesaj veriyor, diğeri de önce buradan görmeyip fırsatın üstüne atlıyor ama sonra yargı ve polise uzanan operasyonlarla ilgisini anlayıp geri mi duruyor?
Bu hamur, çok spekülasyon kaldırır. Aralarında sanıldığı gibi masa altından mesajlaşma gerektirecek bir çekişme, sürtüşme, çatlak vesair belki de hiç yoktur.
Gönder