Bir örneği daha verildi sağ olsun.
AK Parti Ankara İl Başkanı Hakan Özcan, Ankara Büyükşehir'le ilgili bir rüşvet iddiası attı ortaya. Halk Ekmek'te rüşvetle işe adam alıyorlar, 200 kişi böyle işe girdi diye.
Özcan, eğer Mansur Yavaş iddiasını çürütürse istifa edeceğini, siyaseti bırakacağını filan da söylüyordu.
'İspatlarım, elimde belge var' diyor ama belgeyi gösterip ispatlamak yerine Başkanı, belediyesinde rüşvet yenmediğini ispata çağırıyordu.
Yeni Şafak'ın haberini görünce iddiayı ispat sorumluluğunun, iddia sahibine ait olduğunu sosyal medyada hatırlattım. Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan şunu da mı öğrenemedi, diye.
Hakan Özcan da cevap yetiştirdi; Karar'daki köşemde sunduğu belgeleri yayınlama cesareti gösterirsem iddialarının hakikat olduğunu görecektim.
Rüşvetçiyi koruyacağımı nereden çıkardı, kimle karıştırdı, bilemiyorum. Babamın oğlu olsa korurdum sanki.
Fakat polemiğe girmeden kabul ettim. Belgeleri göndersin, doğruluğunu soruşturarak hemen yayınlamaya hazır olduğumu belirttim.
Gidiş o gidiş, dönüş olmadı. Yanlış aderese gönderilmedi, yolda kaybolmadıysa ne bir belge geldi Hakan Özcan'dan ne başka ses, selam sabah kesildi.
Derken dün, Ankara Büyükşehir Belediyesi de rüşvetçi varsa yakalamak için Hakan Özcan'dan yardım istemesin mi! Savcılıktan, tanıklığına başvurulmasını talep etmişler.
Meğer Mansur Yavaş, bir ay önce bu iddialarla ilgili teftiş başlatmış. Sözü edilen bir banka dekontundaki alıcının, belediyelerinde çalışmadığı tespit edilmiş. Yine de tüm bağlantılarıyla aydınlatılması için savcılığa intikal ettirmişler.
Oysa Hakan Özcan'ın baştan yapması gereken şey değil miydi bu?
Elinde belge, duyum varsa suç duyurusunda bulunursun. Savcılığa verirsin. Hukukun değil de siyasetin konusuymuş gibi medyada, polemikte kullanmazsın.
Rüşvetle, yolsuzlukla nasıl mücadele edileceğini unutmuş olmalılar.
Eskiden yakalanınca yargıya teslim edilirdi.
AK Parti, yanlış yapanları kenara koyup yola öyle devam etmeyi yeterli mi sanıyor ne!
2017'de, İstanbul ve Ankara büyükşehir belediye başkanlarını, yolsuzluk zannı altında bırakarak istifaya zorlamıştı. Sıkıştırılınca tehdit ve baskıya dayanamayıp ettiler de.
Fakat mahkemeye taşınmadığı için, ne yargılanıp aklanabildiler ne de suçlamalar doğrulanabildi.
Demokratik hukuk düzenlerinde böyle olurmuş; cezası, kenara koyup yola devam etmekmiş gibi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir ara açgözlü müteahhitlerin acımasızca imar yolsuzluğu yaptıklarından da dem vurmuştu.
Tek başlarına mı yapıyorlardı, muteahhitlerle ilgili bu şikâyet nasıl sonuçlandı, belediyelerdeki işbirlikçileri bulundu mu, adalete teslim edilen oldu mu, hesabı nasıl soruldu? Yakın siyasi tarihin gizemi çözülememiş sırlarından biri hâlâ.
Yolsuzluk ve rüşvetle nasıl mücadele edilmez, bir örneğe daha ihtiyaç yoktu.
Umarım AK Parti İl Başkanı, bana göndermediği belgeleri savcılığa verir de rüşvet, yiyenin yanına kalmaz.
Hem CHP'li belediyelerde rüşvetçilerin yakalanmasına yardım etmenin ne sakıncası olabilir ki belgeleri kendine saklasın?
BATI SİSTEMİNDEN ÇIKAN KİM!
İlahiyatçı Hayrettin Karaman'ın olguları ters yüz eden yazısını, dün ele almıştım.
AK Parti ve Erdoğan, güya dünya düzeninden Türkiye'yi çıkardıkları için Batı'da tehlikeli görülüyordu.
Ne abuk bir safsata olduğuna, şuradan da bakabilirsiniz...
Bay Kemal kazanırsa bizi LGBT yapmak isteyen AB'ye girmemiz için çalışacak, Batı'yla iş tutacaktı. Tıpkı faizi artıracağı, IMF'yle masaya oturacağı, cezaevlerini boşaltacağı, göçmenleri kapı dışı edeceği gibi.
Bay Kemal kazanmadı, CHP iktidarda değil ama bunların hepsi yine oldu, oluyor. Kim yapıyor acaba?
Aslında Batı sisteminden çıkmaya uğraştıklarından AK Parti ve Erdoğan da haberdar mı? Pek öyle gelmediler.
Gönder