adscode
adscode

Sandığa saygı mesajları

Şüyuu vukuundan beter deyimini sıkça işitiriz

Bir ihtimalin üzerinde konuşulmaya başlanmasının, o ihtimalin gerçekleşmesinden daha kötü olduğu anlamında kullanılır bu deyim. Böylelikle, o şey hakkında konuşulmasının bile yeteri kadar kötü, arzu edilmeyen bir durumu gösterdiğini vurgularız; gerçekleşmese bile...

Önümüzdeki pazar günü yapılacak seçimler öncesinde ortalığı kaplamış olan atmosfere baktığımızda, bu deyimi davet eden bazı tartışmaların cereyan ettiğine tanıklık edebiliyoruz ne yazık ki...

Birçok sohbette konu dönüp dolaşıyor ve bu deyimi çağrıştıran meseleye geliyor. Sandıktaki ihtimallerden birinin gerçekleşmesi halinde, bunun hayata geçirilip geçirilmeyeceği sorusu üzerinde birden hararetli bir tartışma patlak verebiliyor.

Tartışma konusunun sandıktan muhalefetin başarılı çıkması ihtimalinin sonuçları üzerinde şekillendiğini belirtmeye gerek var mı, bilmiyorum.

Aslında başlangıçta daha düşük bir ses perdesinden yürümekte olan bu konuşmalar, kabul edelim ki son haftalarda iktidar kanadından bazı siyasiler tarafından kamuoyuna yapılan bir dizi beyanın da etkisiyle iyice su yüzüne çıkmıştır. Hatta mevzu, iktidar partisinin kaybetmesi ihtimalinin ülkede 15 Temmuz darbe girişimine benzer bir durum yaratacağının ileri sürülmesine kadar varmıştır.

İktidarın kaybetmesinin ülke açısından ne gibi ağır sonuçlar doğuracağı hususunda başvurulan benzetmelerin şimdiden yüklü bir külliyat oluşturduğunu söylemek mümkündür.

*

Bundan önceki seçimlerde pek karşılaştığımız bir durum değil bu.

Meseleye şöyle bakabiliriz:

Askeri darbeler ve müdahaleler hariç tutulursa, 1950 sonrasındaki 73 yıl içinde gerçekleşen seçimlerde sandıkta çıkan sonuca göre iktidarın el değiştirmesi genellikle bir tartışma ya da kriz konusu olmamış, bunu sağlayan demokratik süreçler yumuşak bir zeminde işlemiştir.

Bu genellemenin istisnası, tek parti rejimi döneminde, 1946 yılında çok partili demokrasiye geçişin ilk seçim denemesinin “açık oy ve gizli tasnif” esası üzerinden yapıldığı ve büyük usulsüzlüklerin milli iradeyi gasp ettiği seçimdir.

2019’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin Yüksek Seçim Kurulu kararıyla tartışmalı bir şekilde tekrarlanması sancılı bir durum yaratmış olsa da, sonradan ikinci seçimde sandıktan çıkan sonuç bu sancıları büyük ölçüde bertaraf etmiştir.

1946’ya dönersek, bu seçimde sandıkta milli iradeye yapılan müdahale bugün hâlâ CHP’nin tarihi üzerinde bir gölge olarak asılı durmaktadır.

Ancak dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün sonradan ağırlığını koyarak yönettiği bir süreçle Türkiye, 1950 yılında sandıkta çıkan sonuca saygılı bir şekilde davranarak iktidar değişimini demokrasiye yakışan bir tarzda gerçekleştirebilmiştir.

Hatta denilebilir ki, darbelerle, askeri müdahalelerle sıkça sekteye uğrayan, sakatlanan Türkiye’nin demokrasi tarihinin belki de en çok iftihar edebileceğimiz bir yönü, 1946 istisnası bir tarafa, seçimlerin genellikle düzgün bir şekilde yapılması ve iktidarın demokrasinin kurallarına, teamüllerine uygun bir şekilde el değiştirebilmesidir.

Türkiye, bu yönüyle bulunduğu bölgede demokrasi tecrübesinin pekâlâ canlı bir şekilde işlediğini göstermesi itibarıyla dünyanın çok geniş bir coğrafyasında hürriyetçi demokrasi özlemini duyan topluluklara da bir emsal olmaktadır. Hukukun üstünlüğü, insan hakları, kuvvetler ayrılığı alanlarında bugün yaşanan bütün ciddi sorunların varlığına rağmen...

Bu çerçevede bütün dünyanın gözü önümüzdeki pazar günü bir kez daha Türkiye’nin üzerinde olacaktır. Türk demokrasisi bir kez daha sınava çıkacaktır.

*

Tam bu noktada önceki gün AK Parti Sözcüsü ve aynı zamanda Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik tarafından NTV’de Funda Görey’e yapılan açıklamalar, son zamanlarda yazımızın girişinde değindiğimiz tartışmaların yarattığı toz bulutunu dağıtmak yönünde önemli bir çıkış olarak
beliriyor.

Çelik, açıklamaları sırasında önce Türkiye’yi kaplamış olan seçim faaliyetine ilişkin görüntülere dikkat çekiyor. Her yerde asılı afişler, partilerin arabalarının ortalıkta gezinmesi, bütün adayların sahada seçim faaliyeti yürütmesi....

AK Parti Sözcüsü, bütün bu hareketliliği “Türkiye’nin en büyük zenginliği, muazzam bir zenginlik” olarak nitelendiriyor ve ardından şöyle devam ediyor:

“Türkiye’nin sandık yoluyla iktidarı belirleme gücü bence Türkiye Cumhuriyeti’nin en büyük kazanımıdır. Demokrasimizin en büyük kazanımı, Türkiye’nin en büyük gücü ve gelecek nesillere bırakılması gereken en büyük mirastır. Bundan daha büyük bir güç yok.”

“Bakın etrafımızdaki ülkelere...” diye devam ediyor Ömer Çelik: “Sandığa ulaşabilmek için, sandık kurabilmek için nesiller bedeller ödüyorlar. O sebeple bunun kıymetini bilelim özgürce... Evet gerilimler olabilir, üslup sertleşebilir ama sonuçta hepimizin sicil amiri vatandaşımızdır. Vatandaşımıza gidiyoruz, derdimizi, söylemimizi iddialarımızı arz ediyoruz. Sonuçta o da onay veriyor ya da vermiyor.”

*

Çelik’in, açıklamalarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen cumartesi sabahı sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda verdiği mesajlara atıflar da var.

Erdoğan, bu paylaşımında seçimlerde her vatandaşın, her kesimin kazanacağını söylemiş, “14 Mayıs inşallah hepimizin bayram, gurur günü, Türk demokrasisinin şöleni olacak” demişti. Erdoğan, “Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine fırsat verilmemesini” de istemişti.

Erdoğan’ın mutedil bir içerik ve üslup taşıyan bu paylaşımı, genellikle seçim meydanlarında kullandığı sert, çatışmacı çizgiden farklılıklar taşıyordu. Mesajlarının altı çizilmesi gereken bir boyutu, geçen hafta gündeme gelen sandıkla ilgili tartışmalar karşısında farklı bir doğrultuyu göstermesi, tansiyonu aşağı çekmeye çalışan bir ton taşımasıydı.

*

Erdoğan’ın bu açılımı yapmasının ertesi günü Erzurum’da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun konvoyunun hedef olduğu ve birçok vatandaşın yaralandığı bir saldırının meydana gelmiş olması düşündürücüdür.

Her halükârda seçime çok az bir zaman kala AK Parti’nin resmi sözcülerinden sandığa saygı gösterilmesi konusunda verilen mesajların, ortalığa yayılmak istenen havayı dağıtmak bakımından önem taşıdığı yadsınamaz. Ömer Çelik’in bu çıkışını Erzurum olaylarından hemen sonra yapmış olması bu açıdan ayrı bir önem taşıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sosyal medya üzerinden verdiği “Siyasi rekabet husumete dönüşmesin” mesajlarını, bu haftanın ikinci yarısında seçim kampanyasını kapatırken miting meydanlarında kürsüden kuvvetli bir dille vurgulaması, seçimin barış ve huzur ortamında yapılması bakımından çok yararlı olacaktır.

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder