BUGÜN TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’la Çekya’ya uçuyoruz.
Prag benim efsane şehirlerimdendir.
Özel gezilerim dışında son olarak rahmetli Özal’la gitmiştik. O günlerde Çekya Cumhurbaşkanı Vaclav Havel’di.
Havel, ülkesinin bağımsızlık mücadelesini, yazıp yönettiği tiyatro oyunlarının sergilendiği kumpanyalarda örgütlemişti.
Rahmetli Yavuz Gökmen’le Prag sokaklarında uzun yürüyüşler yapmıştık.
Hatıraları geçersek;
Kurtulmuş’la elbette Filistin meselesi, Hamas ve İsrail saldırılarını konuşacağız.
Ama giderken önümde bir “yeni anayasa” gündemi de duruyor.
Zaten Numan Bey’le her sohbetimizde konu mutlaka, bir şekilde “demokratikleşme”ye ve sivil iradenin toplumsal konumuna doğru gelişir. Numan Bey, siyaset kurumunun insana ayarlı olduğuna inandığı için de bu sohbetler zevkli geçer.
Bu defa açılışı ben yapayım dedim...
Ve Kurtulmuş’un Kriter Dergisi’nde Burhanettin Duran’a verdiği bir söyleşiden, bir alıntı yapıyorum.
Yeni anayasa tarifi üzerine konuşurken Kurtulmuş, “Yeni anayasanın ruhu ne olmalıdır?” diye sorduktan sonra tek cümlelik şu cevabı veriyor:
“Devlet adaleti sağlamakla yükümlüdür...”
Bu kadar net. Bu kadar sade. Bu kadar açık...
Şu anda insanlığın en önemli ihtiyacı bu değil midir?
Devleti BM yapın...
Çocukların yanık bedenleri arasında kavrulan insanlığın ihtiyacı ortaya çıkmaz mı?
ÜLKESİ VE MİLLETİYLE BÖLÜNMEZ BÜTÜN OLAN KİM
Kurtulmuş, yeni anayasanın temel taşlarından birini de şöyle gündeme getiriyor:
“Mesela soruyorum; ‘Devletin milleti ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğü ne demektir?’
Bu anayasa millet için değil midir?
Öyleyse niçin şöyle olmasın:
‘Milletin, devleti ve ülkesi ile bölünmez bütünlüğü.’
Milleti, devletin önüne koyan daha güzel bir ifade olabilir mi?
“Yüce devlet” kavramının önüne “yüce millet” gelmiyor mu?
Zaten devletin sağlamakla yükümlü olduğu adalet kurumu da bir karar verirken “Yüce Türk milleti adına” demiyor mu?
Öteki türlü olsa;
“Yüce Türk devleti adına” demez miydi?
YENİ ANAYASANIN ÖZELLİKLERİ
Numan Bey, yeni anayasanın özelliklerini de şöyle sıralıyor:
-Ruhu içeriği ve dili ile yeni bir anayasa...
-Milli iradenin, milli egemenliğin izdüşümü olarak sivil bir anayasa...
-Hak ve özgürlükleri teminat altına olan özgürlükçü bir anayasa...
-Tüm kesimlerce benimsenecek, kuşatıcı, katılımcı, çoğulcu bir anayasa...
-Medeniyet değerlerimize ve gelecek hedeflerimize uygun, birey odaklı bir anayasa...
Bu konuları geniş olarak işleyeceğiz...
Şimdi Prag gezisine geçebilirim. Ki orada da meselemiz yine “adalet...”
GAZZE’DEN KIRIM’A ACILI TOPRAKLAR
Ne ilginç bir tesadüf ki;
Biz, Hamas ve İsrail’in vahşetini konuşurken,
İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü insanlık dışı vahşete lanet okurken,
Bu defa Çekya’da bir başka acılı topraklar için düzenlenen toplantıya gidiyoruz.
Kırım...
Putin’in elindeki nükleer güçle dünyaya rest çektiği o Kırım işgali.
Orada TBMM Başkanı düzeyinde temsil edilmemiz çok önemli.
Çünkü Türkiye, Prag’daki bu toplantıya katılarak dünyaya bir kez daha şöyle demiş oluyor:
“Kimsenin toprağında gözümüz yok. Başkasının toprağına göz dikenlere de karşıyız.”
Elbette Kırım’la da Filistin’le de tarihi bağlarımız var.
Ama ondan önemlisi;
100’üncü yılını dolduran genç Türkiye Cumhuriyeti olarak;
Dünyada ve bölgemizde barışı ve insanı esas alan bir millet olduğumuzu söylemiş oluyoruz.
Şu hale bakın ki;
Kırım’ı işgal eden Rusya, BM’nin 5 güvenlik konseyi üyesinden biri.
Kırım’la ilgili alınacak kararları veto edince, dünya çaresiz kalıyor.
Yine İsrail’in Gazze’ye yağdırdığı ölüme karşı BM’de alınacak karara ise, Güvenlik Konseyi üyesi olan ABD karşı çıkınca yine dünya çaresiz kalıyor.
Böyle dünya düzeni olur mu arkadaşlar?
Dünyada bu şekilde adalet gerçekleşir mi?
Adaletin gücü yerine, güçlünün adaleti değil midir bu?
Çekya ziyaretinde toprakları işgal edilmiş Ukrayna ve Kırım temsilcilerini dinleyeceğiz.
İbretle dinleyeceğiz elbette...
Gönder