Preveze denizaltımız ile “mavi vatan”ın derinliklerine doğru dalarken görmüştüm onları.
Asker değillerdi.
Sivil giyimli, biraz çekingen bakışlı gençler.
Denizaltının ekran ve bilgisayarla kaplı bir odasında çalışıyorlardı.
Sessiz, sakin ama belli ki heyecanlıydılar...
“Kim bu arkadaşlar” diye sorduğumda:
“Onlar Aselsan’dan gelen mühendislerimiz. Birazdan deneyeceğimiz uzaktan kumandalı torpili yaptılar.”
Nasıl gurur duymuştum bilemezsiniz.
Ben o çocukların benzerlerini;
TCG Anadolu gemimizde de görmüş, uzun uzun sohbet etmiştim.
Türkiye’nin ilk devasa amfibi çıkarma gemisi. Üzerinde insansız hava araçları taşıyabilen, yüzlerce askeri barındıran gemimiz.
Ben o çocukların benzerlerini;
Sarp dağlardan devasa vinçleri Yusufeli Barajı’nın beton yüzeyine indirirken de görmüştüm.
O muazzam vinçler havada gidip gelirken, sanki bir bilim kurgu filmini izliyorduk.
Ben o çocukların benzerlerini;
KAAN savaş uçağımızın üzerinde çalışırken, uzaya fırlatılan cep uyduyu tasarlarken de görmüştüm.
Evet artık hepimiz biliyoruz ki;
Türkiye “milli teknoloji” konusunda askeri ve sivil alanlarda muazzam bir devrim yaşıyor.
Selçuk Bayraktar’ın küresel başarısı artık tescil edilmiş durumda.
İHA’lar, SİHA’lar..
Bir de bilemediklerimiz var.
SÜRÜCÜSÜZ İLK METRO
Önceki gün Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu şöyle diyordu:
“Yerli ve milli sürücüsüz ilk metro aracımızı Türkiye’mize kazandıran Bozankaya firmasının kıymetli yönetim kurulu üyelerine ve mühendisinden- işçisine, teknisyeninden- tedarikçisine tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum.”
Ben Bozankaya markasını ilk kez duyuyordum.
Meğerse; Bozankaya yerli ve milli sürücüsüz ilk metro aracını üretiyormuş. 80 kilometre hıza, 1476 yolcu kapasitesine ve 88 metre uzunluğa sahip bir araç bu.
Meğerse Bozankaya bu metroları Tayland’a kadar ihraç etmiş.
Bozankaya Almanya doğumlu Murat Bey’in kurduğu bir marka. Alman teknolojisini Türkiye’ye getirmiş. Şirketini Türkiye’ye taşımış. Ankara’da 100 bin metrekarelik bir fabrika kurmuş. Yerli üretimi başlatmış. Türkiye’ye yaptığı yatırım için ayrıca kutluyorum. Kim bilir, kaç mühendis çocuk, kaç teknik elaman orada çalışıyor. Kalifiye istihdam dediğimiz de işte bu. Akıl teri...
Kim bilir bunun gibi daha ne “sessiz devrim markaları” vardır.
Türkiye bir zamanlar yalnızca müteahhit firmalarla tanınırdı. Ama şimdi teknolojiyle de tanınıyor.
ALIN TERİNDEN AKIL TERİNE
Örneğin;
1915 Çanakkale Köprüsü yalnızca bir müteahhitlik eseri değildir. Daha çok bir mühendislik eseridir.
“Alın teri” artık “akıl teri”yle birleşmektedir.
Bu devrimin sihirli sözü ise şudur:
“Hayal etmek, büyük düşünmek ve adım atmak.”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu sözü gençlerin önünde sürekli tekrar ediyor.
Örneğin Teknofest;
Bu “sihirli söz”ün festival alanıdır.
Anadolu’nun birçok yerinde, fen ya da meslek liseleri öğrencilerinin yaratıcı çalışmalarını görünce övüyorum.
Üniversitelerde TÜBİTAK yarışmalarını geçip dünya çapında başarı alan çocuklarımız.
Aselsan’daki mühendis kardeşlerimle gurur duyuyorum.
Onlar “sessiz devrimci”ler..
Özel sektörde ARGE’ye yatırım yapan, yerli teknolojiyi geliştirmek için elinden gelen bütün şirketleri, markaları görünce alkışlıyorum.
KALE grubunun, ARGE çalışmalarını biliyorum.
ROBOT ASKERLER
Savunma Sanayisi’nde Kara Kuvvetleri için Altay üretilen tankından robot askerlere, insansız kara araçlarından, Hisar’dan Siper’e 800’ü aşkın proje.
HAVELSAN’da çığır açan projeler...
TUSAŞ’ta Temel Kotil’in milli savaş uçağımız ve teknolojimiz için genç mühendislere ne kadar değer verdiğini biliyorum.
Ve içimden bir tek şey demek geliyor:
“Hayal edenler, büyük düşünenler ve bu yolda adım atanlar. Sizlerle ne kadar gurur duysak azdır.”
Gönder