O miting senin bu miting benim dolaşmak, geceleri yazıya, afişe çıkmak, partide, teşkilatlarda buluşmak… Tabii ki okumak, biraz da okula gitmek.
Günlük takvimimin böyle şeylerle dolu olduğu zamanlarım oldu.
Rahmetli Babam bu hallerime bir şey demezdi ama ben pek de hoşlanmadığını hissederdim.
Zamanında o da evli ve iki çocuk babası ev geçindiren bir İmam-Hatip ve Yüksek İslam Enstitüsü talebesi olarak mitinglere, konferanslara katılmıştı. (Bazen beni de götürürdü.)
Babamın şu cümlesini hatırlarım:
“Mitingde bir toplanırdık, kalabalık, hatipler konuşuyor, biz öyle zannediyorduk ki biraz sonra yer yarılacak ortaya güllük gülistanlık bir memleket çıkacak. Ama olmuyor öyle…”
Babamın bu sözleri, “Mitinglere, konferanslara o kadar da bel bağlama, derslerine bak” anlamına geliyordu biraz da.
Balıkesir’in Müftüsüydü. Benim sağda solda koşturmalarım yüzünden bir dedikodu çıkmasından da çekiniyordu her halde.
Ama nasıl koşturmayayım? Bir idealimiz var.
Sağcılar, solcular gece gündüz koşturuyor. Biz nasıl duralım?
Hicri 1400 yakında. (Hey gidi Ahmet Bayazıt. Ajans 1400 diye şirket bile kurmuştu.) O zamana kadar belki bir şeyler olur.
Ne olur?
İslam gelir. Zulüm biter. Alem adaletle dolar.
(Baktım şimdi Hicri takvime. 1445’e gelmişiz. Adalet madalet yok.)
Çok sadeleştirdim, farkındayım. Ama böyle bir yerdi varmak istediğimiz yer.
Buna ideoloji diyorlar. Ya da isterseniz ütopya.
Muhtevasıyla ilgili bilgimiz sıfıra yakın.
Ama çabalıyoruz aklımızca.
Çabaladık, çabaladık, galiba başaracağız ha gayret!
Tuhaf bir şey. Yürüyoruz, yürüyoruz, yürüyoruz. Menzil-i maksuda yaklaşacağımıza uzaklaşıyoruz.
Gele gele “Mücahitler müteahhit oldu” dedikleri yere geldik.
Sanki ormanda yolumuzu kaybettik. Artık hedefimiz yok. Ne idealler ne ütopyamız, ormandan çıkabilsek razıyız.
“Ütopyanın çöküşü” diyor bu durum için Esat Arslan.
Hikâyenin safahatını biraz değişik yazıyor. Bu sorun değil. Vardığımız yer aynı.
Tabii ki bu hikâyede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da rolleri var.
“Tayyip Erdoğan bir lider figürü olarak son birkaç yıla kadar mücahit olma ve toplum tarafından mücahit olarak algılanma yeteneğini sürdürdü. Gerek 2008’e kadar Kemalistlerle savaşında; gerek one minute, Mavi Marmara Savaşı’ndaki gibi İsrail’e karşı koyuşunda; gerek Arap Baharı’nda; gerekse de 17 Aralık’tan sonra Fethullah Gülen’in şahsında ABD ve İsrail gibi güçlerle kavgasında pek çok İslamcı aile ve seçmen için bir cihad lideri olarak kabul edildi ve bu mücahit kişiliği yüzünden toplumdan ve AK Partili İslamcı seçkinlerden ciddi destek gördü.”
“Fakat 15 Temmuz zaferi sonrasında Tayyip Erdoğan’ın yarattığı Türkiye, artık İslamcıların Türkiye’ye ve İslam dünyasına hediye etmek istediği ütopyanın da kesin olarak kaybetmiş olduğu anlamına geldi pek çok İslamcı tarafından.”
Vardığımız yeri şöyle tasvir ediyor Arslan:
İslamcılar, bugünkü krizde, cemaatlerinin ve ortak ‘biz’ duygusunun travmaya uğramış olduğunu deneyimliyorlar. İslamcılar, bugün Kuran’a, Sünnet’e ve İslam tarihine bakarken, kendi hayatlarına anlam vermiş bireysel ve toplumsal değerlerin çöküşünü içeriden yaşıyorlar. İslamcılar, bugün Kuran’a, Sünnet’e ve İslam tarihine bakarken, 2002’den önce formüle ettikleri ve 2002 sonrasının koşullarında tecdit edilmemiş entelektüel haritalarının çöküşünü deneyimliyorlar. Ve yine, son olarak İslamcılar Kuran’a, Sünnet’e ve İslam medeniyet tarihine yeniden anlam verirken 20’nci yüzyılda formüle ettikleri ve sonra gerekli tecdidi gerçekleştirmemiş ütopyalarına ulaşmanın imkânsız olduğunu deneyimliyorlar.”
Gördüğünüz gibi, yola çıkarken hedeflemediğimiz bir yere geldik.
Yine de ümitli, Esat Arslan.
“Bu makaleyi akademik bir çalışma olsun diye değil, İslam’ı yeniden diriltebilme kaygısıyla yazıyorum.”
Diyor. “Bugün İslam’ın yaşadığı krizin bir çöküş değil de kendisine yaratıcı bir yanıt verilecek bir meydan okuma olduğu inancına sahip nadir Müslümanlardan biriyim sanırım.”
Evet, nadir.
“Ve bu meydan okumanın tamamen ve tamamen Allah tarafından önümüze konulmuş bir meydan okuma ve imtihan olduğuna ve gerekli cehdi ve çabayı gösterirsek bu badireyi atlatabileceğimize inanıyorum.”
Ben Arslan kadar ümitli değilim.
O kadar bozduk ki ütopyayı… Kötü örnekliklerle o kadar sarstık ki hem kendimizin hem toplumun güvenini. Yeniden yola çıkmak için bugünlerin unutulmasına yetecek bir süre geçmesi lazım.
Yine de oy vermem gerekse oyumu Arslan’ın ümitlerine veririm.
Gönder