Ulusal Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyet Devrimi, birbirini tamamlayan bağımsızlaşma dönüşümleridir.
Ulusal kurtuluş ve 1923 devrimini, özgürlük, eşitlik, kardeşlik gibi ilkeler üzerinde yükselen diğer dünya devrimlerinden ayıran başat ve özgün yön bağımsızlıktır. Halk önderi Atatürk’ün ulusal kurtuluşa başlamasının ana gerekçesi “Ya bağımsızlık, ya ölüm” kararlılığına dayanır ve “Bağımsızlık benim karakterimdir” deyişindeki kişilik belirlemesi ile biçimlenir.
Bağımsızlık, aslında 1923 devrimindeki özgürlük, eşitlik, kardeşlik ilkelerinin tümünü içeren; üstüne kişisel, toplumsal, kamusal, siyasal bir kapsayıcı güdümsüzlüğü, her türlü bağımlılıktan sıyrılışı tanımlar.
Bağımsızlık; siyasaldır, ekonomiktir, düşünseldir, davranışsaldır ve de duyumsayıştadır. Atatürk’ün dediği gibi başlı başına bir karakterdir.
Bağımsızlık; özgürlüğün üstünde bir duyuş, davranış ve uygulayıştır.
Özgürlük, 1789 Fransız Devrimi’nin “İnsan Hakları Bildirgesi”ne göre “başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmek” tanımıyla daha özneldir ve serbestlikle özdeşleştirilir.
Bağımsızlığın kapsamıysa daha geniştir ve bireysel öznellik ve serbestiyetten daha ötededir. Daha özgürlükçü, daha eşitlikçi bir tutum almayı içerir.
Ulusal Kurtuluş Savaşımızın tüm ezilen uluslara örnek olan yanı ile bağımsızlığın amacı ve ne anlama geldiği 1920’de kaleme alınan ve 1921 Anayasası’nın temelini belirleyen Halkçılık Bildirgesi’nde çok açık seçik yer alır. Amaç, halkı emperyalizmin ve kapitalizmin zorbalık ve kıyımından kurtararak istenç ve egemenliğin gerçek sahibi kılmaktır.
HALKÇILIK BİLDİRGESİ
Demek ki, 1923 devrimini gerçekleştiren istenç ve hareket, sömürüye karşıdır. Buradan da anlıyoruz ki, devrimin bağımsızlık anlayışı; liberal özgürlük anlayışından ayrık, daha kapsayıcı, daha eşitlikçi, adil bir özgürlükten yanadır. Halkçılık Bildirgesi’ndeki “emperyalizm ve kapitalizm” vurgusu, gerek uluslararası, gerekse ulusal anlamda bir ifadeye gönderme yapmaktadır.
Emperyalizmin zorbalığı ile tanımlanan, küresel sömürüye karşı ulusal anlamda ekonomik ve siyasal bağımsızlığın öngörülmesidir. Kapitalizmin zorbalığından da anlaşılan; sömürüyü ortadan kaldırabilme istencidir. Bu istenç; sınıf çelişkilerinin çok silik olduğu o dönemde, Türk devriminin “halkçı” damarında yer alan ve İzmir İktisat Kongresi’nde ifadesini bulan “Emek Misakı Milli”sindeki “birlik ve dayanışma” olarak özetlenen bir tutumla giderilme amacıyla yaşa geçirilmeye çalışılmıştır.
1923 devrimini gerçekleştiren önderlerin “birlik ve dayanışma”ndan ne anladıkları; Atatürk’ün kendi el yazısı ile kaleme aldığı Yurttaşlık Bilgileri adlı çalışmasında “İnsanlar Birbirine Bağlıdır-Bağlılık”, “Solidarite-Dayanışma” bölümünde açımlamıştır.
Atatürk, bir sorumlu iyi insanlık özeti yaptığı bu bölümde, insanların çeşitli nitelikler ve yetenekler dolayısıyla birbirlerine benzemediklerinden söz ederek dünyanın gittiği yönün “birliğe, barışa doğru yürüyüş” olduğunu değerlendirir. Bir sosyal adalet arayışı olarak “toplumsal yardımlaşma” kuramını ortaya atar ve bu toplumsal yardımlaşmaya devlet sosyalistliğine yaklaşarak varılabileceğini vurgular.
İNSANIN İNSANA BAĞLILIĞI
Bir dünya ve insanlık barışı düşüncesini savunan Atatürk’ün öngörüsünde vardığı sonuç; bağımlılık değil, bağlılık, dayanışmadır. İnsanın insana bağımlılığı ya da kulluğu değil, insanların birbirine bağlılığı yani.
Atatürk’ün “herkes kendi için yerine, herkes, herkes içindir” deyişinin vardığı çözüm, herkesin bağımsız, ancak iyi insanlık ile gelişme için dayanışma ve birbirine bağlılık içinde olması ülküsüdür.
1981’i “Atatürk Yılı” ilan eden UNESCO Genel Kurulu’nun kararında da benzer bir saptamaya varılmıştır. Kararda, Atatürk’ün tüm yaşamı boyunca insanlar arasında hiçbir renk, din ve ırk ayrımını gözetmeden, bir uyum ve işbirliği çağının doğacağına olan inancı anımsatılarak “eylemlerini her zaman barış, uluslararası anlayış ve insan haklarına saygı yönünden yaptığı”nın vurgulanması dikkate değerdir.
Bugün 1923 devriminin 100. yılını kutlamaktan iktidarı ve muhalefetiyle toptan kaçınan bir siyasi ortamın içinde yaşamaktayız. Böylesi bir dönemden çıkabilmek için dilde, düşüncede, insanlık değerlerinde, yeni uygarlık oluşturma istencinde, eğitimde, bilimde ve yaşamın her alanında bağımsızlaşmaya gereksinimimiz olduğu açıktır. Övünerek, çalışarak, kendine güvenerek, üreterek, ürettiğinden adil pay alarak bir bağımsızlaşma...
Tüm ortaçağ kalıntılarından, bağnazlık, tutuculuk ve dogmadan, sömürü ve kulluktan sıyrılma, bağımsız davranabilme, düşünebilme, yaşayabilme, yaşatabilme ve yönetebilme gücü...
Gücünü halktan alan bir Cumhuriyeti kuran öncü kadroların, her türlü beyliğe, ağalığa, paşalığa, efendiliğe, şeyhliğe, şıhlığa, reisliğe son verdiğini unutmadan, bağımsız yurttaşlar olarak kendi gücümüze inanacağız ve güveneceğiz.
Günümüzün iç karartıcı siyaset ortamını aşmanın akılcı çıkışı, bu tutarlılığı ve bilinçli direnişi yılmadan sürdürmeye bağlıdır.
Gönder