HAFTA sonunda İstanbul Bağdat Caddesi'ndeki bir mağaza 500 kişiye 10 bin liralık promosyon çanta dağıttı.
Hali vakti yerinde diye bilinen marka giyimli insanlar o çantayı alabilmek için sabaha kadar taşın üzerinde oturdular.
"Sosyetik Cadde beleşçileri" olarak!
***
Yoksulluğun onuruna kurban olayım!
Bundan birkaç yıl önce tanıdığım hayırsever iki kadın gariban bir mahalleye gitti. İnsanların sefaletine el uzatmayı da ibadet sayanlar, bakkalların defterinden çıkardıkları yoksul insanları teker teker saydılar.
Sonra bir eve girdiler. Engelli bir delikanlı var içeride. Delikanlı 3 yaşındayken havale geçirmiş tek odalı bir evde annesiyle yaşıyor. Anne, anneliğin en kutsal mertebesinde. Çocuğuna pervane!
***
Başka bir ev. Evin içinde tek çocuklu bir kadın, sorumsuz baba çekip gitmiş.
Ortam çocuğun büyümesine uygun olmasa da anne çocuğunu ruhuyla koruyor.
Diğer evde tek başına yaşlı bir adam.
Evin içi rutubet evin içi astım. Adamın yüzüne bakıp "sanadır kastım" diye bas bas bağırıyor acımasız bir kader.
Adamın yüzü sapsarı ama hala direniyor, kendisine uzatılan yardım için başka evi işaret ediyor. "Benden daha yoksulları var onlara gidin. Ben emekliyim." Kimsesiz bir adam daha var. Hayırsever kadınların verdiği parayla hemen fırına koşuyor, "bugün ipe asılacak ekmekler benden" diyor.
***
Yıllar önce bilmem kaç bin dolarlık sükseli çantalarla ilgili bir yazı yazmıştım da emekli bir öğretmen telefon edip sormuştu. "O çantaların içinde ne vardır?" Verdiğim cevabı hatırlıyorum; "binlerce doları bir çantaya verenlerin beyninin içinde ne varsa çantanın içinde de o vardır kuşkusuz." Öğretmeni güldürmüştüm anası ağlarken bile!
***
Bizim analarımızın bir çantası vardı ki içinde helalinden madeni paralar olurdu.
İçinde garip evin anahtarı, bir beyaz mendil ve en fazla baş ağrısı için bir ilaç.
O yıllarda domatesin çekirdeği kırmızıydı, öyle "çeri meri gibi" garip isimleri de yoktu. Bildiğimiz sırık domates üstelik ucuz. Dokunsan yıkılacak gibiydi evler. Evlerin duvarlarında aile büyüklerinin siyah beyaz fotoğrafları dimdik ayakta.
İnsanların beynini bilgiyle doyurmak anlamlı bir beslenme biçimiydi.
***
Onlar Yeşilçam filmlerindeki mahallelerde yaşayan yoksul ama onurlu insanlardı. "Yürüyemezsin" dedikleri yerlerde koştular, omuz omuza şarkılar söylediler şiirler yazdılar duvarlara.
Hayatlarında hiç balkon sefası yapmadılar, hiçbirinin özel otomobili olmadı ama zenginlerden güzel yaşadılar.
Sahip oldukları onurlu hayatta sofraları ve sevgileri bölüştüler, sonra hepsi toprağa düştüler birer birer.
***
Bugün hayatın zorluklarını çekenler ve çeri domatesle zeytin fiyatlarına şaşkınlıkla bakanlar o güzel insanların çocuklarıdır.
Her yıl lüks otomobillerini yenileyen ve beleş bir çanta için sabahlayanlara gelince, onları tanımıyorum!
MUTLULUK TAKVİMİ
Kapalı yerde maskeni tak.
Çocuklara kaşkol ör.
Bencil insandan uzak dur.
Fayda etmez pişmanlıklar
Hasret kalpte birikiyor
Bu acıyı sahibine
Teslim etmem gerekiyor
Bu gece yürümeli
Gözümdeki yaşların
Hakkından yağmur gelir
İnsan yalnız yürümeli
Mesele gururdaysa
Çıkar yol kalmadıysa
İnsan kaybettiğini
Yüreğine gömmeli
Hakkı YALÇIN
Şimdiki sosyetik kızlar "beyaz içen" paralı yamuk prensini arıyor!
Çamur deryası!
Bir zamanlar seyyar tiyatrolar
geçerdi mahallelerin arasından.
Gerçek sanatçıların adı geçerdi
radyoların içinden.
Şimdi kimileri tezgahında "Tilki",
kimileri yatarken giydiğini sahnede
giyiyor da şehvetin 'Simge'si
olmak onlara yetiyor. Onlar
kendi ruhlarındaki kirin bedelini
çocuklarınıza ödetiyor.
Sistem; çamura batanları koyacak
yer bulamıyor da insanlığı ve zarafeti
paranın üzerinde tutanlar oturacak
yer bulamıyor.
Gönder