Türkiye iki aydan da az bir zaman sonra sandık başına gidecek ama kendilerini politikacıdan daha fazla politikacı hisseden bazı meslekdaşlarımız seçimin neticesini neredeyse bir buçuk sene öncesinden tartışmaya başladılar...
Bu bir buçuk sene boyunca köşe yazılarında hep seçim okuduk, TV’lerde her Allah'ın günü seçim dinledik; tahminler ve yorumlar Altılı Masa’nın ortaya çıkmasından aylar önce başladı, şimdi de son felâket bile ikinci plâna itiliyor ve 15 Mayıs sabahı yaşanacak iktidar değişikliği hakkında senaryo üstüne senaryo yazılıyor.
Sandıktan kimin çıkacağı seçmenin takdirine kalmıştır ama siyaset allâmelerimizin ekserisine göre 14 Mayıs seçimlerini Millet İttifakı kazanacak, Kemal Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olacak ama ufak bir mesele var: Cumhurbaşkanı yardımcılarının sayısı! Masanın beş ayağının, birden cumhurbaşkanı yardımcısı olması kâfi gelmiyor, İstanbul ve Ankara Belediye Başkanları’nın da onlarla beraber aynı makama gelip gelemeyeceklerinin hukukî boyutu tartışılıyor, her allâme kendine göre ahkâm kesiyor, hattâ binde sıfır nokta sıfır sıfır sıfır bilmem kaç oranında oy alacak olan parti başkanlarının bile Kılıçdaroğlu’nun yardımcısı olmalarında hiçbir beis görülmüyor ve bir hayal âlemidir gidiyor!
5 HAZİRAN 1977 GECESİ...
Biz, aynı hayallere 1977’de de dalmıştık! Süleyman Demirel’in kurduğu dört partili Milliyetçı Cephe’nin muhalifleri aynen bugün olduğu gibi “Bu iktidarın gitmesi lâzım, gidecek, gidecek de gidecek” rüyaları içerisinde CHP’nin o zamanki lideri Bülent Ecevit’in etrafında kenetlenmiş, muhalefetin hatırına 5 Haziran’da yapılacak seçimin tahminlerinden başka neticeler verebileceğini muhalefetten hiç kimse düşünememiş ve sandığa böyle hayaller içerisinde gidilmişti.
Hiç unutmam... Sandıkların kapanmasından birkaç saat sonra, ama kesin neticeler henüz alınmamış iken CHP’nin birkaç aklıevvel kurmayı rahmetli Bülent Ecevit’i “Kazandık beyefendi, yarın sabah iktidardayız” diye doldurmuşlar ve Ecevit partisinin Ankara’da o senelerde Farabi Sokak’taki genel merkezinin balkonuna çıkıp zaferini ilân etmişti...
Bülent Ecevit’in konuşmasını dinleyenler arasında mesleğe yeni başlamış genç bir gazeteci olarak bendeniz de vardım ve arkadaşlarımla şaşkınlık içerisinde birbirimize “Bu acele de neyin nesi?” diye sorduğumuzu gayet iyi hatırlarım.
Netice, tam bir hüsran olmuştu! CHP oyların yüzde 41’ini almış ama o zamanki anayasaya göre hükümet kurabilmek için gerekli olan Meclis’teki 256 sandalyeyi kazanamayıp 213’te kalmış, Bülent Ecevit’in kurduğu azınlık hükümeti de güvenoyu alamayınca Milliyetçi Cephe’nin lideri Süleyman Demirel bir-iki hafta sonra âlây-ı vâlâ ile İkinci Milliyetçi Cephe Hükümeti’ni kurup tekrar iktidara gelmişti!
Muhalif politikacı da, gazeteci de ve hattâ sıradan vatandaş da şimdi Ecevit’in 5 Haziran 1977 öncesinde daldığı ruyanın aynını yaşıyor... Vatandaşın sandığa gittiğinde onları tercih etmeyebileceği ihtimali hatırlara bile getirilmeden 15 Mayıs 2023 sabahı için hayaller kuruluyor, cumhurbaşkanı yardımcılığı ve hükümet senaryoları yazılıyor, yani doğmamış çocuğa don biçiliyor.
Hani güzel bir fıkra vardır: Evli ve çoluk-çocuk sahibi adam piyango bileti almış, akşam eve gittiğinde bileti gösterip “Ya çıkarsa, dileyin benden ne dilerseniz!” demiş. Hanımı kürk, kızı başka birşey istemiş; adamcağız “Önce otomobil alacağım” deyince ufak yaştaki oğlu “Babaaaa, öne ben bineceğim, senin yanına ben oturacağım!” diye haykırmış; adam “Ön tarafa anneler oturur, sen ablanla arkaya geçeceksin” cevabını verince çocuk “Hayır, ön taraf benim” diye tutturmuş, baba ile oğlu arasında “Sen arkada oturacasın”, “Hayır, önde olacağım” tartışması uzayıp gitmiş ve baba çocuğa “Sus ulan edepsiz! Ön tarafta annen oturacak, bu kadar!” diye bir tokat aşketmiş ya, işte onun gibi...
Seçimlere sadece 55 gün kaldı ama Allah 15 Mayıs sabahı hiçbir siyasetçiye rahmetli Bülent Ecevit’in 6 Haziran 1977’de uğradığı hayal kırıklığını yaşatmasın!
Gönder