21. Yüzyılda bütün dünyanın gözü önünde barbarca bir soykırım yapılıyor. Burası işgal vura kıra bir köşeye sıkıştırılmış, bölünmüş, parçalanmış, topraklarının tamamına yakını ellerinden çalınmış, insanlarının bazısı yurtlarından sürülmüş bazısı da çoluk-çocuk, yaşlı-genç, kadın-erkek demeden öldürülmüş ve nihayet açık hava hapishanesine dönüştürülmüş küçücük bir yer. İnsanlığın ve vicdani duyarlılığın son adası Gazze’de sivillerin üzerine günlerdir bombalar yağıyor. Çocuklar, kadınlar ve elinde korku dolu yüreğinden başka hiçbir şeyi kalmamış masum insanlar hunharca katlediliyor. Yerleşim yerleri, okullar, ibadethaneler ve sokaklar ağır bombardıman altında yerle yeksan ediliyor. İnsanlığın vicdanı sınanıyor ve göz göre göre kanatılıyor.
İsrail’in, göğüslerinin tam orta yerinde kötü huylu bir kanser hücresi gibi her geçen gün büyümesine ses çıkarmayan Arap toplumundan ümidini kesen gözler, gayr-ı ihtiyari olarak “denize düşen yılana sarılır” hükmü gereğince tek kutuplu dünyanın jandarmalığını yapan ABD’ye çevrildi. Hiçbir insani ilke gözetmeden dünyayı şekillendirmeye kurulmuş saatli bir bomba gibi insanlığın ortak sofralarına çöreklenen ABD, İngiltere’yle birlikte kurup dünyanın başına bela ettiği azgın finosu İsrail’e destek açıklamasından başka bir halt etmediği gibi en büyük savaş gemisini bölgeye göndererek “İsrail’e dokunan bana da dokunur” tehdidini savurmaktan öte insanlık adına en ufak bir adım dahi atmadı. Üstüne üstlük İsrail’e verdiği inanılmaz para, silah ve mühimmat desteğiyle Filistin’de yaşanan bütün insani dramlara olduğu gibi bu apaçık soykırım vahşetine de ortaklık yapmaktan geri durmadı.
“Bir Yahudi olarak buradayım” diye İsrail’e destek için bölgeye gelip ülkesinin coğrafyaya yönelik bütün planlarını deşifre eden ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Arap devletlerinin nabız ayarlarını yapan bir dizi görüşmenin ardından İsrail’e katliamlarını sürdürebilmesi için vakit kazandırmakla kalmadı aynı zamanda ateşe benzin dökerek daha çok sivilin, kadının ve çocuğun ölümüne de ortak olup ülkesine geri döndü.
Gazze’de masumların son sığınağı haline gelen, yaralıların tedavi edildiği, sağlık görevlilerinin içeride bulunduğu, çocukların, kadınların ve masum sivillerin yegâne güvenli yer olarak sığındığı tarihi El-Ehli Baptist Hastanesi’nin insanlığın son soykırımcısı İsrail tarafından vurulmasının ardından bütün dünya ayağa kalktı. İnsanlık tarihinde eşine az rastlanır cinsten bir vahşetti bu ve Anglikan Kilisesinin yönettiği bu hastane beş yüz civarında masuma mezar olmuştu. Vicdan sahipleri protestolara başlarken gözler ertesi gün Tel Aviv’e gelmesi planlanan ABD Başkanı Joe Biden’e acaba bu durumu protesto maksadıyla ziyaretini iptal eder mi diye odaklandı. Oysa bırakın ziyaretini iptal etmeyi bu insanlık suçunu işleyenleri dünya kamuoyunun önünde aklayıp paklama zilletine soyundu.
Dün Tel Aviv’de Joe Biden, eline tutuşturulan bir kâğıt yardımıyla herkesin gözünün içine baka baka yalan söylemekle kalmadı, bütün dünyaya kendi çıkarları ve dünya siyaseti için gözünü kırpmadan soykırım dahil her türlü insanlık dışı adımı atabileceğini apaçık deklare etti.
Ey eline kâğıt tutuşturulan adam! Kararmış vicdanını ve eline tutuşturulmuş kağıtlarını da al ve evine dön.
Sen ki gittiğin her yere kan, zulüm ve gözyaşı götürüyorsun. Üstelik zalimle mazlumu ayıramayacak kadar vicdanın körelmiş, aklın tükenmiş. İyiyle kötüyü birbirinden ayırt edemeyecek kadar temyiz kabiliyetinden yoksun kalmış ve adeta bunamışsın. Hem eline bu kâğıdı tutuşturanlara bir çift laf edemeyecek kadar iktidarsızsın hem de dizginlerinden boşalmış finona siyasi geleceğin için “durdurun bu soykırımı” diyemeyecek kadar insani duyarlılıktan yoksun kalmışsın. Biz seni eline bir kâğıt tutuşturup oraya gönderen perde arkasındaki aktörlerin niyetini Osmanlı’nın son döneminden beri biliyoruz oysa. Senin ağababalarının 1948 yılında İsrail’i kurup dünya için ne büyük bir felakete imza attıklarını ve devamında insan hakları ihlalleriyle ilgili ne haltlar işlediklerini de gayet iyi biliyoruz. Onları Irak’ın işgal edilip üçe bölünmesinden ve şimdi Suriye’de terör örgütleriyle iş tutup aynı planı uygulamaya koymalarından da yakinen tanıyoruz. Bütün bu karışıklıkları, katliamları, vahşeti ve soykırımı Nil’den Fırat’a kadar uzanan bölgede Büyük İsrail Devleti kurabilmek adına yapıp işlediklerini, ellerindeki güce güvenip dünyayı aptal yerine koymak istediklerini ve nihayet onların kendi çürük yumurtalarını pişirebilmek adına bütün dünya coğrafyalarını ateşe vermekten çekinmeyeceklerini de gayet iyi biliyoruz.
O yüzden ey eline kâğıt tutuşturulan adam! Bütün kirli vicdanını, iki yüzlülüğünü, yalancılığını, iktidarsızlığını, hırsızlıktan kararmış ellerini ve tükenmiş aklını da yanına al ve evine geri dön.
Evet, dünyanın gözü önünde bir soykırım işleniyor. Bu insanlık ayıbının bir an önce sona ermesi için bölgedeki Müslüman ülkelerin her birine ayrı ayrı sorumluluklar düşüyor. Atılacak en etkili adımların ilki soykırımcı İsrail’le bütün diplomatik ilişkilerin derhal kesilmesidir. İkincisi, bugüne kadar ihdas ettiği bütün insani değerleri inkâr ederek İsrail’in yanında duran ve soykırıma destek olan AB ülkelerine yönelik bütün petrol, doğal gaz satışlarının acilen askıya alınmasıdır. Üçüncüsü ise İsrail mallarına yönelik dünya genelinde büyük çaplı bir boykot başlatılmasıdır. Ateşkes sağlanıp İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu işlediği savaş suçlarından ve soykırım yapmaktan yargılanıncaya kadar da bu uygulamalara devam edilmelidir.
Kalın sağlıcakla efendim.
Gönder