Size de öyle geliyor mu? Tüm kanallardaki tüm haberler birbirinin karbon kâğıdı ile çıkarılmış kopyaları izlenimini veriyorlar. Gerçek değil elbet. Yandaşı büyük çoğunlukta, sınırlı, göreceli solda, toplumsal yararlardan yana duruş sergileyenleri, aynı haberleri vermek zorunda kalıyorlar gibi bir sonuç var ortada. Güncel haberlerin kaynaklarının aynı olmasından kaynaklanan zorunlu gündüz geceler boyu yinelenme zorunluluğunda, haber dinlemek üzere çok az zaman ayırabilenlerin kayıpları söz konusu olmasa da zaman akışı içindeki gelişmeleri izlemek zorunda kalanlar için bıktırıcı yinelenme kaçınılmaz...
Kaygı duymamız gereken gerçek sorunumuz ise benzer gelişmelere tanıklık ediyoruz izleniminde, kısacık zaman dilimleri sonrası uğradığımız hak kayıpları, yaşamımızı karartan olumsuz gelişmelerin, dudak uçuklatan yaşamımızı karartan yeni boyutları... Suyun içinde alıştırıla alıştırıla yaşamlarını kaybedecekleri yolculuğuna çıkarılmış kurbağalar gibiyiz.. Kuşkusuz ülkeyi kararnamelerle yöneten Saray iktidar erkinin ülkemiz vatandaşlarına dönük böylesine düşmanca duyguları söz konusu değildir. Güncel, günü kuratrma hesapları içinde ustalıkla gündeme sokuldukları varsayılan icraatlarının, kararnamelerle ülke yönetiminin, tartışmalara kapalı icraatlarının kaçınılmaz sonuçları ile yüzleşmekteyiz...
Evdeki hesaplar çarşıya uymayınca, freni patlamış aracın sürüklenmesi gibi bir doğa kuralı olmalı. Hani azıcık gerçekçi sorgulama yapmaya çalışanlar, “Daha önce verilen sözler böyle değildi...”, “Birkaç gün önceki, bazen de birkaç saat önceki, dahası birkaç dakika önceki yapılmış açıklamalarla tersine sözler söz konusu...” denilerek yayın akışları içinde kayıtlı seslendirmeler, açıklamalar paylaşılıyor ya... Kanıtlı uyarmaların bile, yinelene yinelene etkinliklerinin ağırlıkları, anlık uyarılmalar ötesinde fazlaca bir işe yaramıyorlar...
***
Kimilerimiz bu iç karartıcı, moral bozucu gerçeklikler karşısında içlerini daha bir ağır karartmayı yeğliyorlar. Geleceğimize dönük olarak başımıza taş yağacakmış gibi karamsarlık içinde olmayı seçiveriyorlar. Pollyanna’yı çok sevsem de Pollyannacılık yaklaşımlarıyla yaşamımızda olumlu gelişmelerin olamayacağına, yılların sayısız tanıklarıyla karşı çıkmanın gereğinin anlamı, önemini yadsıyacak lüksümüz olamaz değil mi?
Özetle oturduğumuz yerden içimizi karartmak gibi bir lüksümüz de yok. Uğur Koçak dostumuzun yolu hep ışıklıydı... Seslenişlerini, en ileri yaşlarda, en zorlu sağlık koşullarında olmasının gerekli olduğu her yerde oluşunu, ayakta duramadığı hallerde yerlere oturmuş, direnen haykırışlarını hiç unutacak değilim? “Bu yaşta, burada ne işin var?” diye içtenlikle uyarak görevli güvenlik polisine, “Ulan sen kendi gerçeğini görebilsen, sen senin için sesini çıkarabilsen bana sıra düşer miydi?” haykırışını da?
Haberleri tam da bu duygular içinde, okuyabilirsek, kara kara düşünmek, karamsarlıktan silkinmede geç bile kaldığımızı görebilmek çok mu zor bir iş? Baksanıza akıllarını başlarına devşirme gereğini duyanlar çoktan yollara düştüler... Haklarını aramanın peşinde, sonuç almak iddialarının etkisinde, seslerini öncelikle ülkemizin tüm yaşayanlarına, sonrasında da dünyaya duyurabilmenin çabası içinde, sokaklarda, yürüyüşlerde, eylemlerde, direnişlerdeler... Gün içine kapanmış, arpacı kumrusu gibi düşünmenin günü hiç değil. Sonuç alınabilsin alınamasın, sorgulamadan eylemlerle, olabildiğince güçlü, örgütlü eylemlerle hak aramanın zamanı. Çok bile geç kalındı... Erken kalkmanın, uyanışın, tam da zamanında, ne kadar güçlü yollara düşülebilirse, büyük direnişlerimizin, kazanımlarının tarihinden ne kadar çok dersler çıkarılabilirse, o kadar hak kazanabilmenin tam da zamanı...
Gönder