Cumhuriyet Devrimi’nden yana olanların sandıkta kullanacakları oylar tarihsel açıdan hem önemli hem de süreğen bir görevin parçası olacaktır.
Cumhuriyetçiler için Cumhur İttifakı’nın kazanamaması birincil hedeftir. Ancak, eğer bunun tersi olur, AKP ve ortakları sandıktan çıkarsa Cumhuriyetçilerin görevleri ve demokratik savaşımları hiç kuşkusuz daha da çetinleşecek; zora ve bağnazlığa dayalı yönetim biçimine karşı yıllardır yürüttükleri direnç ve bilinçli, akıllı, ilkeli, soluklu muhalefet çabası hiçbir düş kırıklığına meydan vermeden daha da güçlendirilerek sürdürülecektir.
Sandıktan muhalefet kanadı çıkarsa da Türkiye’de Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana sürmekte olan devrim-karşıdevrim çatışkısı ile daha fazla demokratikleşme, toplumsal anlamda eşitleşme, ulusal birliği pekiştirme açısından derinleşme ve uygarlığı yaygınlaştırma istenci sona ermiş olmayacak.
Ayrı siyasal çizgilerden gelip “antidemokratik tek adamlık” sistemine karşı bir güç birlikteliğini sağlamış görünen muhalefetin “Millet İttifakı” kanadı, bir geniş koalisyon olarak seçmenin karşısına çıkmaktadır.
Bu koalisyonun önceliği, topluma, “demokratik parlamenter sisteme dönüş” olarak yansıtılıyor. Yani, çoğulcu demokrasiyi yeniden kurgulama. Dolayısıyla, üç ayak (yurttaş istencinin oluştuğu yasama, yasamanın denetlediği yürütme ve bağımsız yargı) üzerinde yükselmesi gereken devlet yapılanmasını yeniden rayına oturtma, yurttaş eşitliğini ve kamusal yönetimin toplumun çıkarları doğrultusunda iş görmesini sağlamak için gerekli ortamı oluşturmak...
Seçimi kazanırsa muhalefet kanadının yapması gereken temel görevler bunlardır.
Yoksa herhangi bir seçim sonrası hükümet etmek üzere oluşmuş bir koalisyon gibi ayrıntılara girerek ülkeyi yönetmeye kalkışılması halinde; bol partili ittifak, günlük politika yürütülmesinde ister istemez çelişkilere ve sürtüşmelere, dolayısıyla olumsuz bir siyasi hava yaratılmasına yol açılacaktır.
Bu nedenle, sandıkta muhalefet kanadını destekleyen Cumhuriyetçi yurttaşlar, seçimin muhalefet tarafından kazanılsa bile; etkin, ısrarlı ve örgütlü bir tutarlık içinde, çoğulcu demokrasinin anayasa gereği “demokratik, laik, sosyal hukuk devleti” çatısı altında var edilmesi koşullarını yeniden yaratmanın öncelik olduğunu sürekli diri tutmak zorundadırlar.
KAMUYA DÖNÜŞ GEREKLİ
Sendikacılıkta önemli bir geleneği simgeleyen Yol-İş Sendikası, Cumhuriyetin 100. yılında 60. yaşına girdi.
Gerek 12 Eylül sürecindeki emeğin haklarını geri alan düzenlemeler karşı duruşta, gerekse Turgut Özal’ın uyguladığı neo liberal politikalara yönelik işçilerin gerçekleştirdiği büyük çaplı “bahar eylemleri”nde etkin rol almış olan Yol-İş’in şimdiki Başkanı Ramazan Ağar, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında kurtuluşun kamuculukta olduğunun altını çiziyor:
“Kamu yatırımlarının verimsiz olduğu ve piyasa ekonomisi içerisinde gerekli olmadığına dair iddialar geçerliliğini kaybetmektedir. Ülkemizin çalışma ve toplumsal hayatında yaşanan gelişmeler, düzensiz serbest piyasa politikaları ve uygulamalarının insanlara refah ve mutluluk getirmediğinin, başarısız olduğunun kanıtıdır.”
Piyasacılık siyasetin egemen ideolojisi olmaktan çıkmadığı sürece ne ekonomi düzelecek ne de toplumun temel sorunları.
Gönder