ÖNCE ŞU ADAYLIK SÜRECİ: -Bizler “Ortak aday belirlensin, toplumun önüne kimin çıkarılacağı görünsün. En kritik konu bu” dedikçe, “Aday kolay iş” denildi. “Hiç kimse hiçbir yerde konuşmuyor” denildi. “Önce yol haritası ortaya çıksın. Adayın hangi ölçülere göre hareket edeceği anlaşılsın. Aday bunu taahhüt etsin. Bu taahhüt edildikten sonra adayın kim olacağı önemli değil” denildi. Bu ara Kılıçdaroğlu “Aday gibi” konuşmaya başladı. CHP cenahı, Kılıçdaroğlu’nu rakipsiz gördüğünü ifade eden açıklamalar yaptı. Onlara göre “Hak onun”du. CHP cenahında bir “Oyun” kuruluyordu. Yine bu ara, “Bu bir emr-i vakiye dönüşüyor, liderler konuşmalı” yazıları yazdık biz. Yine bu ara Akşener ve İyi Parti cenahından “Seçilecek aday” sesleri yükseldi. Bu gayet açık bir şekilde “Kılıçdaroğlu’na itiraz”dı. Ulaşabildiğimiz liderlere “Bu iş Kılıçdaroğlu’nun adaylığına gidiyor, sizler de bunu görüyor olmalısınız. Ne diyorsunuz?” diye sorduk. Cevap yine “Henüz konuşmadık” şeklinde oldu. Sonunda seçim kapıda göründü ve masa, adaylık için toplandı. İki lider Kılıçdaroğlu’nun adaylığını masaya getirdi. İki lider de buna katıldığını ima etti. Sayı Kılıçdaroğlu ile birlikte 5 oldu. Akşener’in itirazı devam ediyordu. “O zaman 5’li bir deklarasyon yayınlansın” gibi konuştu Kılıçdaroğlu. Akşener de “O zaman ben kalkayım masadan” dedi. “Otur otur” dendi ona. Oturdu ama yüreği kıskaçtaydı. O kısa metin imzalandı. “Ortak anlayış” vurgulandı. Ama ortak anlayış olmuş muydu?
SONRASI: -Meral hanım oradan çıktı. Genel İdare Kurulu’nu topladı. Masada olan biteni anlattı. Anlatılanlar, çoğu MHP kökenli GİK üyelerini de o atmosfere taşıdı. İyi Parti ve Akşener kendisini, Millet İttifakı içinde “Ağırlıklı konum”da görüyordu, oysa bir kalemde dışlanıvermişti. Bu muydu! Sonra o zehir zemberek metin çıktı. Acaba önceden mi yazılmıştı, yoksa atmosferin sıcağında mı kaleme alınmıştı?
O METİN: -Çıktı kameraların önüne Meral hanım. Metin prompterdan akmaya başladı. Masaya verdi veriştirdi. “Kumar”dan girdi, “Noter”den çıktı. Ağır, çok ağır ifadeleri peş peşe sıraladı. Sunum, kahır niteliğinde değildi. Gönül koymuşluğu yansıtmıyordu. Serzeniş yoktu. Ne vardı? Öfke vardı, düşmanlık da seziliyordu, bir yıllık beraberliğin hukukundan iz kalmamıştı. Meral hanım basbayağı jestleriyle, mimikleriyle, beden diliyle katılıyordu metne.
EN ÇAPRAŞIK KONU: -Peki metnin o kısmına ne demeli? O kısım, yani Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a “Adaylık çağrısı” yapılan kısma? Ne acayip işti o! İyi Parti’nin Genel İdare Kurulu’nda, yani en yüksek politika üretim merkezinde bir Allah’ın kulu, “Ne yapıyoruz biz?” diye sormamış mıydı? Tamam, iki başkanın seçilmesinde katkısı olmuştu İyi Parti’nin ama sonuçta bunlar CHP’nin adayları idi, yani bu çağrı “Partinizi bırakın benim peşimden gelin” demekten farklı mıydı? Sen nereye gidiyordun ki? Gittiğin yer belli miydi ki? Neden partilerinden ayrılsınlardı, onların senin partinden ya da bağımsız aday olunca kazanacakları garantisini mi veriyordun ki? Bu, tam seçime üç kala, siyaset zeminini süper bomba ile böylesine bir “Deprem”e sürükleyip “Enkaz altında birlikte kalalım” gibi traji – komik bir çağrı değil miydi bu?
BU KADARI OLMAZ: -Bunları Meral hanım düşünmemiş olamaz. Yine bunları İyi Parti’nin kurmayları dikkate almamış olamaz. Peki ama buradaki absürtlüğü göze almak niye? Haber kanallarında bu konuya ilişkin değerlendirmeler yapılırken Birgün gazetesi genel yayın yönetmeni Yaşar Aydın’ın bir cümlesi kulağıma çalındı. Şöyle bir cümle: “Akşener’in Kılıçdaroğlu’na karşı ‘Kazanacak aday’ şartını koşması, Kılıçdaroğlu’nun ‘kazanamaması’na değil ‘kazanması’na yönelik bir itiraz olmasın.” Yani ne demek? “Birileri Kılıçdaroğlu’nun kazanmasını istemiyordu, ama son gelişmelerden sonra onun bile kazanacağı görülmeye başladı, önünü kesme misyonu da Akşener’e verildi.” Bu gayet açık ki bir komplo teorisi. “Birileri” diye birileri var, farklı zamanlarda “İyi saatte olsunlar, Ecinniler, derin devlet vs…” diye işaret edilen birileri…. İşte onlar Meral Akşener’i böyle bir “siyasi intihar”a sürükledi… Memleketin geleceği için değmez mi? İster inanın ister inanmayın. Ben de kuşku ile yaklaşırım şu derin devlet işlerine. Mesela çok sormuşumdur, “Erdoğan 21 yıldır iktidarda, derin devlet hala var mı, varsa Erdoğan neresinde, artık Erdoğan’ı da derin devletin içinde, yanında, uzantısı gibi düşünmek mi gerekiyor?” gibisinden…Ama diyeceksiniz, İyi Parti gibi yükselen bir siyasi hareket, “harakiri – intihar” gibi değerlendirilen bir yola niye girer ki… “Biz yokuz artık” der kenara çekilirdiniz. Belki Kılıçdaroğlu’nun size en zor zamanınızda ip uzatmış olduğunu da dikkate alarak “Geçmiş hukuku çiğnemek istemeyiz” derdiniz. Ama Kılıçdaroğlu’nu kendi belediye başkanlarıyla vurmak gibi okunacak bir yola girmek neyin nesi?
DENKLEM: -Siyasi denklemin yeniden kurulduğu açık. Cumhur İttifakı’nın keyiflenmesi tabii. Ama İyi Parti oraya oy taşır mı, imkânsız gibi. Muhalefet için güç kaybı açık. Şimdi muhalefet “İyi Parti’siz” güçlenme arayışına girecek. Muhtemel ittifak alanları biliniyor. Bu durumda “Millet İttifakının ideolojik dokusu” nasıl olacak, bir soru. İyi Parti’yi koparanlar, bunu da dikkate almışlar mıdır? Soru böyle dursun!
Gönder