Gazze Şeridi’ndeki Hamas’ın İsrail yerleşim yerlerine ve askeri kurumlarına 7 Ekim’de başlattığı “Aksa Tufanı” operasyonun ardından gelen İsrail saldırıları birinci ayını doldurdu. Böylesi derin sorunların üzerinde başlayan savaşlar tahmin edilenden çok uzun sürmüştür. Sonuçları beklenenden ağır olmuştur.
Hamas’ın başlattığı, İsrail’in “İşte benim 11 Eylül’üm” diyerek savaşa dönüştürdüğü düğümün görünür gelecekte çözülmesi mümkün değil. Çözümden vazgeçtik, bir an önce kanın durması için ateşkesin ilan edilmesi için bile önü arkası belirsiz pazarlıklar yapılıyor.
Dün CHP kurultayından başımızı kaldırıp İsrail-Hamas savaşının bir aylık dökümünü ve sonuçlarını tararken yazıya nereden başlayacağımıza karar vermekte zorlandık. Neresinden tutsanız kan, kin, gözyaşı, yıkım...
Birinci ayda ölenlerin sayısının 10 bini aştığı açıklandı. Savaşın cephesi yok. Hastaneler, ibadethaneler, kamplar, insanın nefes alıp verdiği her yer cephe. ABD Dışişleri Bakanı Blinken, Türkiye’yi de kapsayan Ortadoğu ziyaretinde yaptığı açıklamalarla “İsrail meşrulaştırıcısı” olarak her türlü adımın atılacağını ilan etti.
İsrail’in Gazze’de sivillerin de toplu ölümüne neden olan saldırıları sürerken Blinken’in kurduğu şu cümleye bakın:
- Bizim İsrail’e yönelik herhangi bir kırmızı çizgimiz yok!
Bu cümlenin İbranicesi şu:
- Ey İsrail, canın ne istiyorsa yap. Nereye saldırmak istiyorsan saldır. Kimi öldüreceksen öldür. Bunların hiçbiri ne savaş suçudur ne de uluslararası bir sorundur!
ABD’nin ve onun kuyruğundaki Batı’nın siyaseti şu:
İsrail’e bomba, Gazze’ye gıda yardımı yapmak!
Gazze bugün dünyada metrekareye en çok bombanın düştüğü ve en çok kanın aktığı yer! Televizyonlar ne zaman bölgeden canlı yayına başlasa mutlaka gökten bomba yağıyor, füzeler bir hedefi vuruyor. Sabaha kadar süren saldırılar sonrasında gün Güneş’le değil, toz bulutlarıyla ağarıyor. Aileler olası değil, gerçekleşmesi kesin bir saldırıda çocuklarının ölmesi halinde cesetlerini tanıyabilmek için vücutlarına isimlerini yazıyor.
Artık bombaların hedefi sadece binalar ve insanlar değil, toprak. Evet, toprak! İsrail, Hamas’ın yeraltı tünellerini tahrip etmek için toprağı da öldürmeye girişiyor.
Ateşkesin ilan edilmesi için de “şartları” var. Sürekli ateşkes diye bir şey olmazmış, kısmi bölgeli ve kısmi zamanlı ateşkes olabilirmiş, ateşkes bölgeleri değişebilirmiş… Bunun İbranicesi ya da canicesi ise şöyle özetlenebilir:
- İnsanların nerede ne zaman öldürüleceğine İsrail karar versin!
Yukarıdaki satırları biz yazarken zorlanıyoruz, İsrail yaparken zorlanmıyor!
Bütün dünyada bu vahşeti protesto için başlatılan girişimleri de yasaklamak için her şey yapılıyor.
Türkiye ise tutum belirlemekte zorlanıyor. Blinken’ın Türkiye ziyaretinde kamuoyuna yapılan açıklamaların ötesinde nelerin konuşulduğu bilinmiyor ama tahmin etmek çok zor değil. ABD, Türkiye’nin İsrail politikasını kendisine yaklaştırmak için her yöntemi deniyor.
Hedefleri ve uluslararası tarafları sürekli değişen bir ortamda Türkiye’nin değil yoğurdu, dondurmayı üfleyerek yemesi gerekiyor.
Israrla, inatla uluslararası hukuku devreye sokmak birinci ve değişmez adım olmalı.
“Vahşetin ikinci ayı doldu” diye başlayan bir yazı yazmak istemiyoruz. Yazmak zorunda kalırsak bilin ki az ya da çok hepimiz sorumluyuz.
Bu vahşet durmalı!
Gönder