adscode
adscode

12 Eylül 2010un sonuçları

12 Eylül 2010un sonuçları

Bugün 12 Eylül 1980 darbesinin 43. yılı, 12 Eylül 2010 darbe doğuran anayasa değişikliğinin 13. yılı...

 

Birinci 12 Eylül’ün anayasasını hâlâ yaşıyoruz. Üçte biri değişmiş olmasına karşın ruhu hâlâ duruyor. İkinci 12 Eylül sürecinin ise içinden geçiyoruz.

12 Eylül 2010, o dönem adı “Hocaefendi”, “Hizmet hareketi” olan FETÖ ile AKP’nin karşılıklı iktidarlarının zirvesine varışlarının anayasal anlatımıydı. Anayasa paketi hazırlayıp, topluma sempatik gelecek maddeleri öne koyup destek istemek zor değildi:

- Sendikal haklar genişleyecek.

- Ekonomik ve Sosyal Konsey anayasal olacak.

- 12 Eylül 1980 yargılanacak.

- Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı getirilecek.

- Kişisel verilerin korunması sağlanacak...

Bunlar her sağduyulu kişinin “İyi olur” diyeceği maddeler. Asıl hedef olan maddeler ise şunlardı:

- Anayasa Mahkemesi’nin üyelik yapısı değişecek.

- Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) yeniden yapılandırılacak. Bu iki madde yargıyı tümüyle ele geçirmeye yetiyordu.

***

Fethullah Gülen, “Keşke mezardakiler kalkıp oy kullansa” diyerek değişikliğe verdiği önemi duyurmuştu.

Halkoyuna sunulan değişiklikler yüzde 57.44 evetle kabul gördükten hemen sonra meyvelerini vermeye başladı. Hâkim ve savcıların atamalarından özlük haklarına kadar her şeyini elinde tutan HSYK FETÖ’nün eline geçti. 2011’de de Yargıtay’daki üye sayısı 250’den 387’ye, Danıştay’daki de 95’ten 156’ya çıkarıldı. Eklemelerin çok büyük bölümü FETÖ idi.

Yargıda böylesine güçlenen FETÖ, 7 Şubat 2012’de MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı ve 4 MİT görevlisini “PKK’ya bilerek yardım etme” suçlamasıyla “şüpheli” olarak ifadeye çağırınca güç çatışması da su yüzüne çıkmış oldu. Ameliyatını erteleyen Erdoğan hemen MİT yasasını değiştirip Fidan’ı, dolayısıyla kendisini kurtardı.

Erdoğan gerçeği saklamadı, “12 Eylül değişlikleri onlara yaramış” dedi, pişmanlığını dile getirdi. FETÖ savcıları, MİT üzerinden Erdoğan’a yüklenmekte ısrar edince Erdoğan; Kasım 2013’te FETÖ’nün önemli gücü dershaneleri kapattı. FETÖ buna 17-25 Aralık 2013’te bakanlar ve Erdoğan’ın oğlu üzerinden rüşvet, yolsuzluk operasyonlarıyla karşılık verdi. Erdoğan hemen hâkimleri, savcıları, polisleri, yasaları değiştirip bunu da göğüsledi.

Devlete hâkim olan iki güçten hangisi kazanırsa ötekini yok edecekti. 15 Temmuz 2016 darbe girişimine bu zincirle girildi.

***

Seviyeli bir şekilde eleştirmek gerekirse, Kılıçdaroğlu 2012-2015 sürecinde devleti tarumar eden bu çatışmanın Türkiye’nin kaderi olmadığını ortaya koyup 7 Haziran 2015’te yeni bir iktidar gücü olabilirdi. AKP’yi tek başına iktidardan indirdi ama devamını getiremedi.

 

Erdoğan seçim sonuçlarını beğenmedi, 1 Kasım’da yenilemeye karar verdi. 7 Haziran-1 Kasım arası 500’den fazla yurttaşımızın öldüğü kanlı süreçten sonra yeniden tek başına iktidar oldu. O dönemi baştan sona Erdoğan yönetti ve istediğini aldı.

O şansı yitiren Kılıçdaroğlu; 14-28 Mayıs’ta daha büyük bir fırsat elde etti. Olmadı. Bu sürecin muhasebesi yapılmadan 2024 yerel seçimleri gündeme oturdu.

Bütün hesaplar önümüzdeki seçimlere kadar!

Sadece önümüzdeki seçimleri değil, önümüzdeki nesilleri de düşünecek, milletin içinde büyüyüp gelişecek bir yeniden yapılanma hareketi gerekiyor.

Millette bu potansiyel var...

Siyasette bu enerji ve inanç yok!

İlk Yorumu Siz Yapın

Gönder