Ben tam Fatih Altaylı’nın ağlayarak Aras Bulut’a sarıldığına ilişkin haberi okurken..
Gazetemizin avukatı Ali Paccı da, elindeki dosya ile gelip, müjdeyi verdi:
“Fatih Altaylı dava açmış!”
Ben, yeniakit.com.tr’deki haberin arka planında, Altaylı’nın, “Filistin’de ölen çocuklar için ağlaması” mı var, diye merak ederken..
Gazetemize ve bana dava açtığı bilgisi gelince, hafızamı yokladım..
“Yok canım, 75 yaşında, tekerlekli sandalyesinde, sabah namazı dönüşünde, İsrail’in füze ile vurarak şehid ettiği Şeyh Yasin’e saygısızca sözler sarfedebilen birisi, Filistin’de ölen çocuklar için niye ağlasın ki!” diye toparlanıp, iyiniyetli yorumumu askıya aldım..
Önce “Altaylı niye ağlıyor” sorusunun ayrıntısını okumaya koyuldum.
Hani şu, Disney isimli bir platform var ya..
Onların çektikleri bir Atatürk Belgeseli var ya.
Ermenilerin baskısı ile dünya genelinde değil, sadece Türkiye’de ve özel birkaç ülkede yayınlanacağı açıklanmıştı ya..
O belgesel, 29 Ekim’de fox tv’de gösterime sunulmuş. Aynı gün, Anıtkabir ziyaretçi rekoru kırarken.
O günün akşamında yayınlanan Atatürk belgeseli ise, polisiye dizileri bile geçemeyip, 3. sırada izlenmişti ya.
İşte o filmi izlemiş, Altaylı..
Ve duygulanmış..
Filmin oyuncusunu da karşısında görünce, bırakıvermiş kendisini, ağlamaya başlamış.
Atatürk’ün kendisini görseydi, kim bilir ne şirinlikler yapardı..
Her neyse, bu konu Altaylı ile Atatürk arasında..
İster ağlar, ister gözyaşlarından istismar devşirir..
Biz, Altaylı’nın gazetemize açtığı davaya dönelim.
“Özgürlük, basın hürriyeti” diyenlerin, bu ülkenin seçilmiş yöneticilerine bile en ağır küfürleri ettikleri halde, kendilerine yönelik küçücük bir eleştiride, tıpkı zengin çocuklarının, sahip oldukları top ile maç yapıp, sahada kaybedeceklerini anlayınca, “Bana ne bana ne.. Top benim. Ben oynamıyorum” diyerek.. Topu alıp gitmelerine benzer bir tavır ile..
Küçücük eleştiride, hemen mahkemeye koşuyorlar.
Hani kibrine yenilmese, Atatürk için ağlarken, “ben bu laflara muhatap olacak adam mıydım” diyerek, iki damla gözyaşı da, dava açtığı yazımdan dolayı akıtacak da..
Kibri, kendisini engelliyor..
Ne yazmışız da, bize dava açmış, Altaylı?
“Alçaksın, sahtekarsın, Altaylı” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.. İşte o yazı sebebi ile dava açmış, Altaylı..
İyi de.
Herhalde durup dururken “Alçaksın, sahtekarsın” dememişimdir, değil mi?
40 yıla yaklaşan hukukçu kimliğimiz var..
Kime ne denileceğini iyi biliyoruz, herhalde..
Sahtekarlıktan başlayalım..
Yok yok, Altaylı’nın 30 yıllık meslek hayatında sergilediklerini sıralamayacağım.
Üniversiteli kızlara başörtü yasağı getirildiğinde, “Fahişe” diyerek iffetli kızlara hakaret ettiğini, ama diğer taraftan da, Atatürk’ün kız çocuklarının eğitimine nasıl önem verdiğini riyakarca anlatmasınan yola çıkarak, yazımın başlığını seçtiğimi söylemeyeceğim.
Yazımın konusu, Şehid Şeyh Yasin idi!
Ve Altaylı’nın bir yazısına cevaptı.
Fatih Altaylı bir yazı kaleme almıştı.
Ki, onun öncesinde laiklik ile ilgili bir yazımdan dolayı, şahsıma hitaben hakaretvari ifadeler kullandığı halde, kendisine ne dava açtım, ne de ağır bir yazı yazdım..
Ama Şehid Şeyh Yasin’e hakaret edince, kendim için değil ama, şehidin hakkını korumak için, “Alçaksın, sahtekarsın Altaylı” başlıklı yazıyı kaleme aldım..
Ne demişti, Altaylı, Şeyh Yasin için?
“Milyon dolarlık soru: HAMAS’ın kurucusunu İsrail niye serbest bıraktı?” başlığı atmış ve altına da, İsrail füzesi ile şehid olmuş bir insan için şu isnatlarda bulunmuştu:
“Hamas ile Batılı istihbarat örgütleri, CIA ve MOSSAD arasındaki ‘karanlık’ ilişkileri bir kenara bırakacağım.
Ama acaba Hamas’ın kurucusu Şeyh A. Yasin’in İsrail tarafından yakalanıp, ömür boyu hapse mahkum edildikten kısa bir süre sonra aniden ve niye olduğu belirsiz şekilde serbest bırakılıp önce Ürdün’e, oradan Gazze’ye gitmesi sadece bana mı ilginç gelir!”
Bu isnatlar doğru muydu?
Yani, Şeyh Yasin, işgalci devlet tarafından cezaevine konulduktan kısa bir süre sonra mı bırakılmıştı?
Net soruyorum.
Dansöz gibi kıvırmaya fırsat vermeyecek şekilde, devamındaki sorumu da yöneltiyorum:
“İsrail, niye olduğu belirsiz şekilde mi Şeyh Yasin’i bıraktı?
Milyon dolarlık değil, milyar dolarlık sorular bunlar!
Ve cevabı da, Şeyh Yasin’in hayatını anlatan tüm biyografilerde var.
Birincisi, cezaevine konulduktan kısa süre sonra değil, “8 sene sonra” bırakıldı..
“Sebebi belirsiz şekilde değil, şu anlatımdaki gibi bırakıldı:
“3 Eylül 1997’de bir grup MOSSAD ajanı, Ürdün’ün başkenti Amman’da Hamas’ın siyasi büro başkanı Halid Meşal’e başarısız bir suikast girişiminde bulundu. Ürdünlü yetkililer bu operasyonun faili ajanlardan ikisini tutukladı. 1 Ekim 1997’de Ürdün Devleti’nin Siyonist işgalcilerle yaptığı pazarlık sonucu Şeyh Ahmet Yasin, Ürdün’de tutuklanan iki MOSSAD ajanına karşılık takasla serbest bırakıldı.”
Şimdi söyler misiniz, Şeyh Yasin’in, İsrail tarafından cezaevine konulup, müebbet hapis cezası da verildikten sonra, ansızın ve niye olduğu belirsiz şekilde serbest bırakıldığı yalan mı?
Yalan..
Bilmiyorsan, okursun, öğrenirsin..
Biliyor da kıllığına bu soruyu sorarsan, birisi de sana kalkar, hakkettiğin sıfatı yükler..
Ki, dahası var..
İsrail tarafından niçin olduğu belirsiz şekilde serbest bırakıldığı iması yapılan ve aslında HAMAS’ın batı tarafından “peydahlandığı” iftirasını atan Altaylı’nı yazmadığı gerçek de şu..
O Şeyh Yasin, 75 yaşında iken, kendisini sebebi belirsiz şekilde, yani kıyak yapılarak serbest bıraktığı iddia edilen İsrail’in füzesi ile tekerlekli sandalyesinde şehid edilmişti.
Altaylı çıkıp söylesin. Böylesine bir yalanı, söyleyen kişinin sıfatı nedir?
“Yanlış yazmışım, özür dilerim” diyorsa.
Tabii ki bizden değil, Filistinlilerden, HAMAS’tan ve Şeyh Yasin’den..
O zaman sorun yok..
Bunu diyemiyorsa..
İstediği 50 bin TLik tazminat yerine havasını alır, benden hatırlatması..
Gönder