Diyorlar ki: “Anayasa Mahkemesi kararları, herkesi bağlar..”
Anayasa maddesini de önümüze koyuyorlar:
“Madde 153: Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar.”
Diğer taraf da diyor ki:
Yargıtay adli yargılamada son mercidir.
Anayasa maddesini de önümüze koyuyorlar:
“Madde 154 – Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar.”
Haydi bakalım, darbe anayasasının, iki maddesi arasında istediğiniz tercihi yapın.
İsterseniz kıldan tüyden gerekçelerle tercihde bulunun. İsterseniz tombala çekin, isterseniz yazı tura atın.. İsterseniz, “Onlar çağdışı oldu. Biz makine ile artık bu işi yapıyoruz” deyin..
İki madde var. Birbirlerini nakzediyor..
Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcığı da Anayasa’da yazılı.
Yargıtay’ın da son karar mercii olduğu, Anayasa’da yazılı..
Olayı şöyle özetleyebiliriz:
Anayasa Mahkemesi, bağlayıcı kararını verdi..
Yargıtay da o kararı inceledi, son merci olarak reddine hükmetti.
Var mı itirazınız?
Haydi bakalım, ikileyin..
Diyorlar ki:
“Anayasa Mahkemesi, hiyerarşik sırada Yargıtay’ın üstündedir..”
Buna karşılık diğer taraf ise şöyle diyor:
“Anayasa’da yüksek mahkemeler sıralanmış. Ama bunlar arasında Anayasa Mahkemesi’ne ‘yükseklerin en yükseği’ diye bir tanım getirilmemiş. Anayasa’nın neresinde, Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’dan yüksek olduğu yazılı, gösterin.”
Gerçekten de, Anayasa’da böyle bir sıralama gösteren madde yok.
Anayasa Mahkemesi diyor ki, “14. maddede temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasını, Anayasa’da belirtilmiş. Ama hangi suçlar için sınırlanacağını açıkça madde madde yazmamış. Dolayısı ile Can Atalay’ın yargılandığı maddenin, o kapsamda olup olmadığı net değil.. Muğlaklıktan sanık yararlanır. Seçilme hakkı kısıtlanamaz..”
Ben de diyorum ki, “Anayasa’nın 14. maddesi, süs için mi oraya konulmuş. Buyrun siz açıklayın, 14. maddede kastedilen suçlar hangileri?”
Cevap veremiyorlar..
“Anayasa’nın 14. maddesinin uygulanma imkanı yok” diyorlar..
O zaman ben de Anayasa Mahkemesi’ne hatırlatıyorum:
Sizin korumak zorunda olduğunuz Anayasa’nın 14. maddesi bakın ne diyor:
“Madde 14 – Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.”
Yargıtay 3. Ceza Dairesi diyor ki, “Gösteri hakkı, Anayasa’da yazılı. Bu doğru. Ama aynı Anayasa’nın 14. maddesine göre de, bu gösteri hakkı, demokratik cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz. Can Atalay, demokratik cumhuriyeti ortadan kaldırma amacı ile Gezi isyanını organize etmiştir. Seçilme hakkı temel haklardandır. Ama Anayasa 14, bu hakkın demokratik cumhuriyeti yıkmak için kullanılamayacağını belirtmiştir.. Biz de mahkumiyet kararını, demokratik cumhuriyeti yıkmak isnadı ile verdiğimiz için, kararımız anayasaya uygundur..”
Anayasa Mahkemesi kararını savunanlar diyor ki, “Anayasa Mahkemesi seçilme hakkı ve kişi güvenliği hakkının kısıtlandığına hükmetmiştir. AYM kararı uygulanmalıdır.”
Yargıtay kararını savunanlar diyor ki:
“Seçilme hakkı kısıtlanmamıştır. Milletvekili dokunulmazlığının kazanılmadığına hükmedilmiştir.. Milletvekili dokunulmazlığı temel haklardan değildir..”
Devam ediyor Yargıtay kararını savunanlar, “Milletvekillerinin yargılanamayacağı, kişi güvenliği kapsamında bir husus değil. Sadece vekilleri ilgilendiren bir durum, o.. 12. maddeden itibaren sıralanan temel haklar arasında, kişi hürriyeti ve güvenliği var. Ama milletvekilleri için ayrı bir hürriyeti ve güvenlik hakkı yok.. Milletvekilinin yargılanamayacağına dair madde, temel haklar arasında sayılmamıştır.”
Tartışma böyle uzayıp gidiyor.
Aslında yapılması gereken şey ne?
Bütüncül olarak Anayasa’nın değiştirilmesi.
Sıfırdan yeniden yazılması..
Bugün Can Atalay lehine konuşanlar, buna yanaşıyor mu?
Yanaşmıyorlar.
“Böyle kör topal gidelim.. Bir maddede yazılan, diğer maddede nakzedilecek şekilde hükümler içeren Anayasa’ya dokunmayalım.. Karışıklık devam etsin” istiyorlar..
Tam bu noktada, eski Cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül kafayı çıkarıp, konuşuyor:
“Yüksek yargı organlarının yetki ve sorumlulukları Anayasamızda sarih bir şekilde belirtilmiş olmasına rağmen Yargıtay’ın dün aldığı kararın izahı mümkün değildir” diyor.
Ben de hodri meydan diyorum..
Yargıtay kararlarının Anayasa Mahkemesi tarafından incelenip, son kararın Anayasa Mahkemesi tarafından verileceğine dair bana bir madde gösterin..
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay’ın görevini izah eden maddeler, Anayasa’nın 1982 tarihli ilk halinde var..
O tarihte, Yargıtay’ın verdiği kararların, Anayasa Mahkemesi’ne gitme ihtimali sıfır. Çünkü bireysel başvuru hakkı yok.
Ama cumhurbaşkanlığı yapmış bu muhterem, “Her şey sarih olarak düzenlenmiş” diyor..
Şu anki sorun; solcuların karşı çıktığı, “hayır” oyu verdikleri 2010 referandumu ile Anayasa’ya eklenen, “bireysel başvuru hakkı” ile ortaya çıkan bir sorun.
Bireysel başvuru hakkı ile ilgili Anayasa’daki hükmü de vereyim:
148. maddede düzenlenmiş: “Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
Yani deniliyor ki, Yargıtay’a giderken gösterdiğiniz gerekçe ile bireysel başvuruda bulunamazsınız.. Yargıtay’da, “dokunulmazlık vardı. Ama yerel mahkeme takmadı” denildi mi? Denildi.
O zaman Anayasa Mahkemesi, bu gerekçeyi nasıl inceledi? (Aslında bana sorarsanız, madde yanlış. Yanlış ama, Anayasa’da duruyor.)
Anayasa’yı yeniden yazalım dediğimizde karşı çıkanlar, buyursunlar, bu madde orada dururken AYM nasıl oluyor da, Yargıtay’da temyiz sebebi yapılan bir hususu inceleyebiliyor?
Köşem açık.
İsteyen cevaplasın..
Gönder