Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in 16 Ağustos 2023 günü gazetecilere yaptığı açıklamalardan en geniş şekilde söz eden, Karar gazetesinden Yusuf Ziya Cömert idi.
Cömert’in verdiği bilgiye göre Bakan Tekin, liselerde sınıf tekrarı sistemine geri dönüleceğini; kendisinin, “öğretmen yetiştirme” konusuna çok önem verdiğini; özel okulların aldığı ücretin Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı enflasyon rakamlarıyla uyumlu hale getirilmesine dikkat edileceğini ve bir de lise son sınıfa geçen öğrencilerin, kayıtlarını “açık lise”ye aldırmalarını zorlaştıracaklarını söylemişti.
Oysa aynı günlerde gazetelerde yine milli eğitim bakanını ilgilendiren çok önemli birçok başka haber vardı. Örneğin Milli Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın imzaladıkları ÇEDES adlı (ÇEVREME DUYARLIYIM, DEĞERLERİME SAHİP ÇIKIYORUM) projesinden belli ki Bakan Tekin hiç söz etmemişti.
Bu projeye göre Diyanet İşleri Başkanlığı, İzmir ve Eskişehir’de 842 adet ilk ve ortaokulla liseye “danışman” sıfatlı imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kuran kursu öğreticisi göndererek çocukları “çevrelerine duyarlı” ve analarından, babalarından, aile ve çevrelerinden ve okullardaki öğretmenlerinden hiç öğrenmedikleri (!?) “değerlerine” sahip çıkan bireyler haline getireceklerdi.
Diyanet İşleri’ne bağlı yukarıdaki personel eğer o değerlere geçekten bağlı olarak yetiştirilseydi, başta Ensar Vakfı’nınkiler olmak üzere tarikat eline düşmüş birçok yavrumuzun bulundukları kurslarda yahut yatakhanelerde cinsel istismara uğradıklarına ilişkin bu kadar çok haber okumak zorunda kalır mıydık?
Eğer Diyanet İşleri başkanı, o kurumu kuran Cumhuriyetin değerlerine sahip çıksaydı, laikliğin en basit tarifi olan “dinin devlet işlerine, devletin de dine karışmaması” ilkesini çiğnemeye kalkar ve 4 Ağustos 2023 günü camilerde okunan hutbede “İşyerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını cuma namazının vaktine göre düzenleyelim” deme cesaretini bulur muydu?
Dahası, aynı Diyanet İşleri başkanı, kızdığı bazı insanlara “laikçi yobazlar” gibi bir din insanının ağzına yakışmayacak sıfatlar izafe eder miydi?
Böyle bir Diyanet İşleri başkanının, her yerinden Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlığı akan imam, vaiz ve müezzin gibi din görevlilerini cezalandırmasını mı beklersiniz yoksa ÇEDES projesi gereğince çocuklarımıza Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı öğretmek üzere okullara göndermesini mi?
Sahi, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, lise son sınıf öğrencilerinin kayıtlarını “açık lise”lere aldırmalarından şikâyet ediyor ama Türkiye’nin her tarafında tarikatlar tarafından kurulan ve resmen “medrese” diye anılan okullardan hiç rahatsız olmuyor. Bunların, 3 Mart 1924 tarihli “Öğretim Birliği Yasası” yürürlükte olduğuna göre, Milli Eğitim sistemimizin neresinde yer aldığını sorgulayıp açıklamıyor.
Giderek ÇEDES türü projelerin bütün Türkiye’ye yayılacağını ve medreselerin her yerde karşımıza çıkarak liselerin yerini alacağını, dikkate alarak Öğretim Birliği Yasası’nı değiştirsek ve tüm okulları Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlasak daha kolay olmaz mı?
Gönder