Cumhuriyet’in ilk kadın genel yayın yönetmeni Mine Esen’in görevine başladığı dün okura duyuruldu. Gerçeğinde bir ay kadar öncesinden çalışmaya koyulmuş, ülkemizin dış haberler gazeteciliğine damgasını vurmuş Ergun Balcı’dan aldığı birikimle, yeni görevine ısınamadan okurun karşısına çıkmak istememişti. Çalıştığım oda uzun yıllar dış haberlere bakıyordu. Elbette herkes gibi çok merak ettiğim dünya gelişmeleri üzerinden Ergun Balcı’nın yorumlarını bir an önce okuyabilmeyi isterdim. Sabırsızlıkla, “Ne zaman yazacaksın” sorusunu her yönelttiğimde, “Benim kafamda henüz tam oturmadı ki...” gibi olgunlaşmasını beklediği anlamındaki yanıtlarıyla yüzleşirdim.
Mine, gencecik, güler yüzü ile aramıza katıldıktan sonra peşinden koşturduğu sayısız uluslararası habercilik çalışmalarına tanıklık ettik. Elbette özelinde evlendi, anne oldu, kızı torunumla iş günlerinde gazete içinde arkadaşlık yaptılar. Çocukların, torunların bile gazete içinde büyümeleri Cumhuriyet ailesinin bir güzel geleneğidir. Uzatmadan Nadir Nadi’nin 12 Mart sürecinde elbette dışarıdan gelen baskılarla, aile içi operasyonla görevinden uzaklaştırılması sürecini yaşadık.
İlhan Selçuk, Oktay Kurtböke hapisteyken gazeteye, sonraki yıllarda Özalizm olarak karşımıza çıkacak ideolojik operasyonların ilk adımı olarak “ilan boykotu” uygulanmış. Cumhuriyet okurları büyük bir okur boykotuyla, dünyada örneği yaşanmamış direnişle darbeci yönetimi kırmıştı. Bir sonraki yılın yazında Nadir Nadi, annesi, kardeşlerinin de desteğinde dönüşünü gerçekleştirirken öncelikle yazarların patronaja karşı korunabilmesi önlemini gündeme getirmişti. Yönetime katılma, yayın kurulu projesini gündeme soktuktan sonra İlhan Selçuk’un aktardığı öneriden öğrendim, gönlünde gereken birikim sağlandıktan sonra Cumhuriyet için kadın genel yayın yönetmeni vardı.
Mine Esen’in göreve başladığının duyurulduğu dünkü haberimiz, işte Cumhuriyet’in geleneklerinin içinden de doğduğu için onurlu bir yeni başlangıcımız. Cumhuriyet ailesi olarak, okurlarımızla daha çok değerli onurlu gelişmeleri yaşayabilmemiz, paylaşabilmemiz dileği ile...
AMERİKA’NIN DÜNYANIN HER YERİNDEN, KANLA YOĞURULAN SİYASAL OPERASYONLARI
Mustafa Kemal’in ulusal bağımsızlık savaşımını örnek alma çabasıyla yola çıkan Afgan kralının kazanımlarını Taliban’ı yaratarak durduran geçmiş operasyonlara her dönem yenileri, daha da kanlıları, çevre ülkelerin de kaderlerini değiştirmek sonuçlarıyla yaşanıp durulurken... Yakın tarihlerde alışılmışın dışında, Asya, Afrika, Güney Amerika örnekleri aşılarak Avrupa’nın sınırları içinde gündeme sokuldu.
Tito Yugoslavya’sı kazanımlarının, 3. dünyanın kırılması hedef alınmış olarak, aksilik yaşanmaması yolunda Tito’nun ölümü bile beklendi. Elbette aile doğumum, akrabalarımın yaşadıkları Kosova toprakları ile Sırbistan’ın sınırlarının bütünlüğünü kapsayan, Makedonya üs yapılmış olarak sürdürülen bombardımanlardan söz ediyorum. Sözde iç çatışmalardan kurtarılmak adına, unutamadığım bir bayram günü, kaçmak isteyenlerin Makedonya üzerinden Türkiye’ye gelişleri durdurularak yaratılan trajik yağmur çukuru kuyruğunun dünyaya sergilenmesinden söze giriyorum.
Arkasından geçici geliş, kurtuluş süreçleri, sahneleri bile yaşatıldı. Sonrasında altı Yugoslavya eyaletinden dokuz, 2-3 milyon nüfuslu devletçikler yaratılmış olarak parçalanma üretildi. Kosova Priştine’de ABD’nin dünyayı en yaygın denetlediği kaç kat diplere inilmiş bilinemez dev üssü odağa alınmış devletçikte bombalanan iki taraflı akraba kuzenler, okul arkadaşlarımın içinden, aile nüfusları ile bağlantılı eşler, çocuklar içlerinde kanser furyası ile ölümler gündeme girdi.
Geçen yılın 26 Temmuz tarihli Cumhuriyet gazetesinden başlayan arka arkaya sıralanmış altı yazımda çok boyutlu gelişmeleri gündeme getirmeye çalıştım. Bombaların içinde Çernobil’deki gibi bir gaz bulunup bulunmadığını maddi sonuçlarıyla sorgulamaya çalıştım. AB ülkelerine Çernobil dönemi toprak taramalarını anımsatıp Kosova Sırbistan üzerinden taramalar yapıp yapmadıklarını sormak istedim. Ötesinde ölüm kayıtları üzerinden bilgi paylaşılmasını önerdim. Ne Amerika ne de Avrupa ses verdi.
Çocukluk yatak kardeşliğinden gelenlerimiz, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi verem doktorasını yapmış kuzenim Mahmut Mumcu üzerinden, ailelerin kalabalıklıkları ile artan ölümlü kayıpların sonu gelmiyor. Bilmem biliyor musunuz? Dokuz devletçiğin vatandaşları çifte vatandaşlık kimlikleriyle Avrupa ülkelerinin en kaliteli, en ucuz, eğitimli işçileri konumundalar. Şimdilerde Rusya-Ukrayna gerilimleri odaklı savaş, gerilim senaryoları ön planda. Kosova, Sırbistan’da yaşananları ise sadece canı yananlar biliyor.
Gönder